Muhasebeciler, Yeşilay, Emekçi Kadınlar, Tıp, Tüketiciler, Şehitler, Yaşlılar, Nevruz, Ormancılık, Şiir, Su, Meteoroloji, Tüberküloz, Tiyatro, Demiryolu Çalışanları, Kütüphane ve Vergi… Birini hayattan koparabilir, önemsizleştirebilir, yok sayabilir misiniz? Mart ayı, bu sıralama içinde günlerini ve haftalarını onlara ayırarak, önemli bir işlev yüklenmiş durumdadır. 27 Mart’ın asıl ve vazgeçilemez mesleğim tiyatro yanında, aynı zamanda doğum günüm olmasına gelince, bu da işin kişisel ayrıntısıdır.
Bu günleri ve haftaları, neredeyiz ve nereye gidiyoruz diyerek irdelemek -ki amaç budur aslında, duyarsız ve aymaz savruklar dışında, bir kişiyi bile mutlu edebilir mi? Biz bu günleri kutlama hakkına ve hayatımızı hangisiyle tanımlıyorsak, o mesleğin penceresinden gönül ferahlığıyla bakma cesaretine sahip miyiz? Adına devlet dediğimiz mekanizmanın, bugünlere dair tek bir sözü olabilir mi? Olursa bunu, somut, bilimsel ve net biçimde “Evet, hepsinde başarılıyız, ülkemizi insanlık liginin en üstüne taşımış olmanın mutluluğu içindeyiz” diyebilir mi? Balolarda, cafcaflı kutlama beyanlarında, kes yapıştır haberlerde, bu soruların yanıtını bulabilir miyiz? Bu gün ve haftaların nasıl kutlandığına bakmak için, acaba İstiklal Marşını saçma sapan okumaya kalkanlara bakmak yeterli ve bir o kadar esef verici değil midir?
Yeryüzü, şimdilik “post modern Ortaçağ” dediğimiz, korkunç, vahim ve acılı bir süreçten geçiyor. Müthiş bir cehaletin, sığlığın, bilgi ve görgü fukaralığının, yeryüzünü ne hale getirdiğini ve daha beterine hazırlandığını görmek için, çok uzun tahlillere gerek yok. Seçilmişiyle, atanmışıyla, tacı tröstü borsasıyla, lobisi çetesi toplaşmasıyla, medyası ve her türlü taktiğiyle yeryüzü coğrafyasını yönetenlerin, yalnızca bir günlük beyanlarını okumak bile yeter de artar.
Bu günler ve haftalar, bu ülkedeki yüzlerce yıllık ihmalin ve “medeniyet ıskalamasının” yarattığı sorunlara bulunan çözümlerin onuruna, “farkındalık” ve “sürdürülebilirlik” duyarlığını kışkırtmak adına kutlanır. Hayatın içinde hiç biri, bir diğerinden daha önemli ya da önemsiz değildir. Kimi bilimden, kimi estetikten, kimi kültürel aidiyetlerden, kimi de toplum olmanın gereklerinden, haklarından ve sorumluluklarından beslenir.
Lafı dolandırmanın, çıktığı yumurtayı beğenmezliğin ve de demagojiye sığınıp bilimden, sanattan, tarih ve coğrafyadan sıyıracağını sanmanın âlemi yoktur. Hepsi, adına Türkiye Cumhuriyeti denen bir mucizeden ve onun laik, çağdaş, demokratik ve sosyal hukuk devleti olarak belirlenen ilkelerinden güç alır. Bu günler ve haftalar, geriye düşürmek, kendi ikbal beklentilerine dönüştürmek ya da taşıdıkları değerleri ve bunu onlara armağan edenleri itibarsızlaştırmak çabalarıyla geçiştirilmek istenirse, bunun tek adı vardır: Zavallılık.
Biz bu günleri ve haftaları, emeğe, düşünceye, insan aklına ve yaratıcılığına, estetikle anlam kazanmış bir hayat algısına saygı olarak kabul ederiz. İşaret ettikleri sorunların, çağdaş ve modern bir ülkeye yakışır biçimde, demokratik hak ve özgürlükler içinde tartışılması, sorgulanması, daha iyi olması adına taleplerin dillendirilmesi olarak yorumlarız.
Örneğin Yeşilay, kötü alışkanlıkların engellenmesi kadar, o alışkanlıkları pompalayan cehaletten, bilgi ve bilinçsizlikten, onların üstünden kan emen çeteleşme ve tröstleşmelerden hesap sormanın simgesidir. Örneğin 14 Mart, modern tıp ve gereklerini unutan, sağlık koşullarına eşit ve çağdaş biçimde ulaşılmasını engelleyen, bilimin mücadelesini büyü, muska, kocakarı uydurmalarında boğmaya çalışan, emekçilerinin hak mücadelesini itibarsızlaştırıp, her gün saldıranlara karşı durmak içindir. Şehitlerimizden demiryolu emekçilerimize, günleri ve haftalarıyla Mart ayı, bütün aylar kadar önemli ve özeldir. “Barbarlar mutludur, çünkü tiyatroları yoktur” der Boal. Barbarları üzeceğiz. Şiir ve tiyatro, kısaca sanat, işte tam bunun için vardır. 27 Mart’ta bunu bir kere daha anımsayacak ve anımsatacağız. Takvimi insan yaratır ve belirler. Bayram ya da kutlama, ancak bu bilince sahip olanların hakkıdır. Bunu coşkularımız değil, tarih denen gerçek söylüyor: kazanacağız ve o gün hepsini şenliğe dönüştüreceğiz.