Soruyorum; 1969'da İstanbul Taksim'de Amerikan 6. filosunu protesto eden gençleri bıçaklayarak öldüren yobazlar mı, yoksa yaşamını bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine adayan, tüm dünyada özgürlük hareketlerinin simgesi olan Che mi katil?
Soruyorum; Atatürkçü, laik Yargıtay Başkanı İmran Öktem'in 1969'da cenaze törenini basan, cenaze namazının kılınmasını engelleyen yobaz sürüsü mü eşkıya, yoksa Arjantin'de, Bolivya'da, Afrika'nın en ücra köşelerinde yoksul çocukları tedavi eden Doktor Che mi eşkıya?
Elbette bu soruların yanıtlarını İsmail Kahraman'dan beklemiyorum. Şöyle bir mazisine baksa soruların yanıtları ortada. Ancak bu aynaya bakmaya cesaretinin olduğunu sanmıyorum.
Ülke bir savaş halinde. Mehmetçik sınır ötesinde savaşıyor, şehit ve yaralılar var. Yarının neler getireceği meçhul. Hain bir darbe girişiminden kurtulmuşuz. Tehlikenin bitmediği söyleniyor. Bölücü terör örgütü durmuyor, her gün şehit haberleri geliyor. Diplomatik alanda yedi düvel üzerimize saldırıyor. Meclis Tatilde. Meclis Başkanı'nın konuşmalarına bakın;
Kafayı gençlerin giydiği tişörtlere takmış, gaf üstüne gaf yapıyor;
"Dev-Lis var. Yani Liseli devrimciler. Che Guavera'nın gömleklerini giymişler. Che 39 yaşında öldürülen, bizzat kendisinin infazlar yaptığı bir katil kişilik. Bir gerilla. Bolivya'da Küba'da, Güney Amerika'da faaliyette bulunan bir eşkıya. Benim Liseli gencimin yakasında, göğsünde olamaz. Olmamalı."
Bu İsmail Kahraman'ın ilk gafı değil. Bir süre önce "Yeni Anayasa'da laiklik olmamalıdır. Dindar bir Anayasa olmalıdır" şeklindeki sözleri unutulmadı.
Küba Meclis Başkanı'nın Kahraman'a cevabı bir ders niteliğinde. “Kendi ülkesindeki en büyük devrimci Atatürk'ü anlayamayan bir kişiden, Che'yi anlamasını bekleyemeyiz” diyor Küba Meclis Başkanı. Ama Küba Dostluk Derneği'nin açıklaması bir tokat niteliğinde;
"Devlet adamı ciddiyeti ve temsil ettiği pozisyon ile yakından uzaktan ilgisi olmayan bir tutumla Kahraman, büyük bir skandala ve devletler arası ilişkilere zarar verecek sorumsuzluk örneğine imza atmıştır. Che'ye hakaret etmek, zannettiğimin aksine temsil ettiği gericiliğe politik kazanç sağlayamayağı gibi, Che'ye olan sevgi ve ilgiyi daha da artıracaktır."
Siz ne düşünüyorsunuz bilemem ama bir Türk olarak, TBMM Başkanı'na söylenen bu sözlerden utanç duyuyorum. Neyse ki Kübalı yetkililer Türk halkının Kahraman'la aynı düşüncede olmadığını çok iyi biliyor.
Düşünsenize Meclis Başkanı'nın hakaret ettiği kişi, Türkiye'ye bugüne kadar hep dostça yaklaşmış bir ülkenin ulusal kahramanı. O kahraman ki bu ülkede bakanlık yapmış uluslararası alanda bu ülkeyi temsil etmiş bir diplomat.
Bak Kahraman, katil, eşkıya dediğin o büyük devrimci tüm amacının giderek soğuyan dünyada üşüyen halkların ısınabileceği, paylaşılan bir ateş yakmak olduğunu söylemiş. (Ezilen halkı anlamak için komünist, sosyalist, solcu, sağcı, ateist ya da dindar olmak gerekmiyor, insan ol yeter.) demiş. Ne dersin?
Evet söylediğin gibi 39 yaşında öldürülmüş. Kimler tarafından mı? Hani bir türlü adını söyleyemediğiniz, hain 15 Temmuz darbe grişiminin de arkasında bulunan üst akıl (?) tarafından. Ama ne demiş biliyor musun?
“Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin. Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaksa ölüm sefa geldi, hoş geldi."
İşte böyle Sayın Kahraman, hiç boşuna yorulmayın, Che'nin resmini göğüslerden, düşüncelerini yüreklerden atmanız mümkün değil.
Bu arada 30 Ağustos yürüyüşünde giymek üzere çarşıdan Che tişörtü almak istedim. Sayenizde hiç kalmamış. Yok satmışlar. Artık 9 Eylül İzmir'in kurtuluş törenlerinde giyeriz.