Benim de herkes gibi bazen "gri günlerim" olur. Tıpkı son günlerdeki havanın rengi gibi can sıkıntısına kapılır, sokağa fırlarım... Dün de öyle yaptım; Konak- Üçkuyular Metrosu'na, oradan da 725 nolu Belediye Otobüsü ile Urla'ya kendimi attım!
Her zamanki gibi Belediye'nin yanındaki Merkez Kıraathanesi'nde vatandaşların arasına oturup şekersiz kahvemi içtim. Yanımdaki masada oturan yaşlı ve eski bir Urlalı hınzırca lafa girdi; "Ne o beyim, şeker fabrikalarının kapanması dolayısı ile mi şekersiz kahve ısmarladın?"
Buna muhalefetin iktidar partisine söylediği cinsten cevap verecektim. Ancak, ben vatandaşı dinlemeyi tercih ettim.
Bir başkası, gündemdeki konulara daldı; Afrin Harekatı'nda etkisiz hale getirilen 3 bin civarındaki teröristle, içimizdeki kansızlara sıralamaya başladı! Asgari ücretle çalışan bir vatandaş da peş peşe gelen zamlarla yoksulluk sınırının altına düştüğünden dem vurdu.
Çiftçilik yapan eski bir Urlalı da adeta "Baharı bekleyen kumrular" misali havaya, suya sonra da toprağa düşen cemrelerden bahsedip "İnşallah bereket getirir" dedi...
O sıradaTV'den Coşkun Sabah "Baharı bekleyen kumrular gibi" şarkısını sihirli udunun refakatinde söylemez mi!..
***
Eh! benim "gri günüm" yağmur sıcağının getirdiği bir ortamda, biraz da açık hava toplantısı gibi oldu.
Ardından biraz ilerideki "Sanat Sokağı"na uğrayıp yeni çıkan kitaplara göz atmak istedim. Sokağın eskilerinden dostum Atilla'nın mekanında bir çay içtim. Tabii aklıma vatandaşın kitap okuyup okumadığını sordum. Çarşı- pazardaki gibi kitapçılarda da pek yaprak kıpırdamıyormuş. Üzüldüm doğrusu!
Öyle ya, kitaplar dünyaya açılan birer pencere, aydınlanma aracı değil mi! Şüphesiz, kitap okumak bir eğitim, bir alışkanlık ve de kazanca orantılı bir konu...
Kamuda çalışan Bülent adındaki bir vatandaşta bizim sohbete katıldı. "Bu alışkanlığı ve eğitimi nasıl sağlayacağız?" diye bana ucu açık bir soru yöneltti. O'na dilimin döndüğü kadarı dünyanın en başarılı insanları tarafından kullanılan "5 saat" kuralından bahsettim.
Kitap okumanın sınırsız hayal dünyamızın kapısını açtığını, kitap okumayanların çok şey kaçırdığını hatırlatarak "5 saat kuralını" Proje Yönetimi Okulu Blog Yazarı Aysu Begüm Karagöl'ün bir yazısından esinlenerek şöyle aktardım:
"En basit haliyle 5 saat kuralı, hafta içi her gün 1 saatinizi öğrenmeye, kendinizi ve yeteneklerinizi geliştirmeye adanan zaman olarak tanımlanabilir. Daha derinde yatan prensiplere bakacak olursak, 5 saat kuralı 3 ana başlığa ayrılır: Okuma, derinlemesine düşünme ve deneyimleme. Bunun yanı sıra birkaç püf noktası da 5 saat kuralını anlama ve doğru uygulayarak başarının önünü açma konusunda size yardımcı olacaktır."
***
Evet, Karagöl'ün sorduğu gibi "Neden dünyanın en zeki ve bir o kadar da meşgul insanları, diğerleri ne kadar meşgul olduklarından şikayet ederken, günde 1 saatlerini öğrenmeye ayırıyor?"
Sizce de, diğer insanların göremeyip, onların gördükleri şey ne olabilir? Cevap aslında oldukça basit: Öğrenmek "en iyi zaman yatırımıdır." Benjamin Franklin’in de söylediği gibi “Bilgiye yapılan yatırım faiziyle bize geri döner.”