Yeşil alanlar rant kapısı olarak görüldüğü için mevcutlar yok edilip binalaştırılmaya, yeni açılacak yeşil alanlar ise arazi değerli olduğu için mümkün olduğunca imar planlarında az yer ayrılmaya çalışılır. Bu ne yazık ki ülkemizin genel bir sorunu!
Dünyadan örneklere bakacak olursak büyük metropollerin içinde yer alan bu tür yeşil alanların kıymetli bir mücevher gibi korunup içinde herhangi yeni bir yapılaşmaya asla izin verilmediğini görürüz. Zaten bu tür yeşil alanlar çoktan planlanarak kentsel doku içindeki yerlerini ve fonksiyonlarını kazanmışlardır. New York’ta bulunan ünlü Central Park’ın tarihçesi 1800’li yıllara uzanmaktadır. Yüzölçümü 3.41km.2'yi bulan park için bir yarışma düzenlenmiş ve yarışma sonunda kazanan projenin hayata geçirilmesi dünyadaki ilk peyzaj çalışması olmuştur. Bu çalışma “peyzaj mimarlığı” ve “peyzaj mimarı” kavramlarını dünyaya tanıtmıştır. Londra’daki ünlü Hyde Park’ın tarihçesi 1500’lü yıllara, halka açık bir park alanına dönüşmesi ise 1600’lı yıllara denk gelmektedir.
Büyükşehir denilen kara kutular insanları içine hapsederken diğer yandan doğayı ve yeşili dışlıyor. Bu tür büyük parklar ve yeşil alanlar tüm dünyada insanlara yaşadıkları metropolde bir ayrıcalık sunmaktadır: Şehrin karmaşasından ve beton binalarından biraz uzakta etrafındaki yeşil ağaçlar ve kuşların sesleriyle birlikte sadece kendini dinleyebileceği bir parça huzurlu zaman!
Oysa İzmir olarak huzura kavuşmamız biraz daha zor görünüyor. Çünkü Büyükşehir Belediyesi tarafından tepeden tırnağa yenilenecek olan Kültürpark’ta proje sancısı giderek artıyor.
İzmir’in marka değeri İEF’ye ev sahipliği yapan ve kentin en büyük yeşil alanı olma özelliğine sahip Kültürpark için yapılacak çalışmaya karşı sosyal medya üzerinden örgütlenen “Kültürpark’a Dokunma İnsiyatifi’’ ortak bir bildiri ile kamuoyuna ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne çağrı yaptı. 20 bini aşkın kişiden ve 20’ye yakın sivil toplum örgütü ile meslek odasından oluşan topluluk sosyal medya üzerinde örgütlenerek projeyle ilgili kaygılarını bir kez daha dile getirdi.
Projede İzmir halkının da görüşünün alındığı belirtilse de, tanıtımın ardından ilgili meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları eleştiri ve önerilerini raporlarla Belediye’ye ve kamuoyuna sunmuş, ancak görüş, eleştiri ve önerilerinin dikkate alınmadığı feveranlarından anlaşılmakta!
Kültürpark’ın varlık sebebi “KÜLTÜR+PARK’’tır. Buradaki kültür kelimesi kuşları, ağaçları, canlıları, heykelleri, havuzları ile bir “yaşam kültürünü’’, “sosyalleşme kültürünü’’, “dinlenme ve doğayı hissedebilme kültürünü’’ içermektedir. Kültürpark'ın mimarı Dr. Behçet Uz, 90 yaşında bile fuar sevdasından vazgeçmemiş,fuarın betonlaşması ise hep en büyük endişesi olmuş.
Dr. Behçet Uz, 90'lı yaşlarını sürdüğü bir dönemde yapılan söyleşide şu endişeleri paylaşmıştır :
"Bu ağaçların büyük çoğunluğunu 1937 yılında diktik. Şimdi bunların dimdik ayakta kalmasının nedeni nedir biliyor musun? Halk bunları korumasını bildi. Halk sahip çıkarsa yapılmayacak yoktur. Şimdi benim en büyük üzüntüm Kültürpark'ın binalarla dolması. Binalarla burayı öldürüyorlar... Ağaçları böyle büyük gördüğüm zaman hissettiğim sevinç sonsuz. Bugün binlerce vatandaşım faydalanıyor bunlardan. Binlerce çoluk çocuk gövdelerinde oynuyor, bundan daha büyük mutluluk olamaz."
Kültürpark’ın mimarı Behçet Uz’un da söylediği gibi yapılması planlanan bu projede Kültürkpark’ı binalara boğup öldürmemek gerekir! Hızla gelişen nüfus, göçler ve planlama eksikliği nedeniyle, İzmir zaten şu anda beton yığınına dönüşmüş durumda! Kent merkezinde kalan en büyük rekreasyon alanı Kültürpark, İnciraltı kent ormanı ve de karşıdan bakıldığında tek yeşil görünen tepesi de Göztepe deki Susuz Dede’dir! Şu anda İzmir'li toz ve egzos gazı bulutu altında, trafik keşmekeşi ve beton yığını içinde kalmıştır. Mithatpaşa sahil yolunda yapılan bisiklet yolu gibi ufak değişiklikler bile İzmirli’ye nefes aldıran, mutlu kılan gerçekleştirilmesi çok kolay projelerdir. Yüzünü Avrupa’ya dönmüş batı uygarlığının başkenti İzmir’e Kültürparkı daha da yeşertmek yaraşır, betonlaştırmak değil! Vesselam.