Korgeneral Vural Avar, bir savaş pilotuydu.

1998’de Hava Kuvvetleri’nde Genelkurmay kadrosunda ve Plan Prensip Başkanı olarak emekli oldu.

TSK’ya kurulan kumpasla halen FETÖ’den tutuklu bulunan savcının

iddianamesini hazırladığı, FETÖ’cü hakimlerin baktığı 28

Şubat Davası sonucunda, arkadaşlarıyla (Çevik bir, Ahmet Çörekçi, İlhan Kılıç, Çetin Saner, Çetin Doğan, Aydan Erol, Hakkı Kılınç, Fevzi Türkeri, Yıldırım Türker, Temel Özkaynak, Erol Özkasnak, Kenan Deniz, İdris Koralp) rütbeleri sökülerek cezaevine konuldu.

“Er” Avar, demans(bunama) hastalığıyla mücadele ediyordu, düşmüş kaburgaları da kırıktı.

Sincan Cezaevi’nde hayatını kaybettiğinde 85 yaşındaydı.

xxxx

63 yıllık eşi emekli albay Tuna Avar, ardından şunları paylaştı;

“Türk ordusunun onurlu bir insanını, Vural’ımı katlettiler.

11 Aralık evlenme yıl dönümümüz için gittiğim ziyarette hastalıkları için tahliye konusunu konuşurken aşkım, bir tanem dedi ki ‘Ne sağlık nedeniyle tahliyemi, ne de cumhurbaşkanı tarafından affedilmemi istemiyorum.

Anayasa Mahkemesi’nden çıkacak hak ihlali kararı sonucunda yargılanıp beraat etmek istiyorum.’

31 Aralık, Vural’ımın doğum günüydü, 86 yaşına girecekti.

Adalet Bakanlığı’nın yapmadığını Tanrı yaptı, beraat ettirdi…”

Verdiği vefat ilanında da şu cümleye yer vermişti Tuna Avar; “Eşime yapılan haksızlık ve adaletsizlikleri asla unutmayacağım.”

Kardeşi de OdaTV’ye yazmıştı; “Abim hüküm açıklanıp, teslim olmak için Ankara”ya

gittikten sonra, beni yurtdışında bulunan yakınlarımız aradı. Kendisi için kalacak yer organize ettiklerini, oraya (yurtdışına) gelmesini istediklerini, fakat abimin kabul etmediğini söylediler. Bana ‘Konuşup ikna edebilir misin?’diye sordular. Bunun üzerine Ankara’ya gittim. Abime ‘Niye kabul etmiyorsun?’ dedim. ‘Yurtdışına çıkma yasağım var’ dedi.

Ben de ‘Bak bu adamlar, çeşitli yollarla yurtdışına gittiler, o organize edilir” dediğimde ‘İşte o zaman ben de onlar (FETÖ’cüler) gibi olurum’ dedi.

Cezaevine yazılan mektuplarda “korgeneral” yazdığı için mektupları bile Vural Avar’a verilmemişti.

xxxx

Ankara’da Kocatepe Camii’nde yapıldı cenaze töreni Avar’ın.

Arkadaşları getirdikleri bayrağı tabutuna örtmüştü.

Resmi tören düzenlenmemişti.

Korku o kadar güçlüydü ki, üniformalı bir TSK mensubu bile gelmemişti cenazeye!

Oysa arzu eden kişisel olarak törene katılabilir, uzun yıllar TSK’ya hizmet etmiş bir komutana son görevlerini yapabilirlerdi. Kim engellerdi ki?

Genelkurmay Başkanlığı bir çelenk dahi göndermemişti.

Emekli komutanlar sırayla tabutun başında selam durup, nöbet tutuyordu.

Bir fotoğraf çekmişti dikkatimi.

Tabutun yanındaki Emekli Koramiral Atilla Kezek ve emekli tümgeneral Ahmet Yavuz’lu. Onlar da nöbete katılmıştı. Yavuz Ergenekon mağduruydu, yanılmıyorsam 3.5 yıl yatmıştı hapiste. Montrö’yü savunan Kezek Amiral’e de elektronik kelepçe takılmıştı açılan dava sırasında. Yavuz Paşa, “Sayın Avar’ın cenaze töreni sırasında yeniden öğrendim; Kaybedilmeyen yegane hazine itibar…” tweetini atmıştı sonra…

Meslektaşımız Zafer Arapkirli de soruyordu;

“Avar’a 1 ay önce, ‘…hayati bir tehlikesi ve maruz kaldığı ağır bir hastalığı, cezasının ertelenmesini gerektiren herhangi bir olumsuzluğun olmadığı…’ şeklinde rapor veren Ankara Şehir Hastanesi Kurulu’nun üyeleri! Vicdanınız rahat mı?”

xxxx

Vural Avar, zamanında cezaevinde kendisini ziyaret eden CHP İzmir Milletvekili Av.Sevda Erdan Kılıç’a şöyle demişti;

“Meşrulaştırılmış kötülük yüzünden buradayız.

Hiçbir suçumuz yok. Kumpas davası olduğu için çıkmak istiyoruz.”

Emekli Paşa Avar sessizce ölüme gitti!

Toplumun büyük bir bölümünde de vicdanları sızlattı.

Maalesef kutuplaşma, ötekileştirme, nefret, kin, intikam bitmiyor.

Bunun ismi -gerçekten- zulümdür. Böyle bir zulüm görülmemiştir!

“İnsanlık, adalet, hak hukuk, vicdan öldü” dediğinizi duyar gibiyim…