Onlar çok çok iyi dosttur...
Kalpleri bir çarpar...
Derindir, içtendir...
Hani Bedri Rahmi yazmıştır ya “Dostluğumuz”şiirinde;
“Dostluk dediğin güzel bir kitap/ Hava gibi/ Su gibi/ Ekmek gibi/ Vazgeçilmez bir tad/ Sonuna kadar dayanmak şart/ Dostluk dediğin eşsiz bir kitap/ Sevmediğin sayfaları varsa atla/ Sayfayı kökünden yırtmak şart mı?”
İşte aynı öyledir onların çocukluk okul yıllarından günümüze dostluk serüveni...
Her gün mutlaka telefonla da olsa görüşürler, hâl hatır sorarlar...
Çokça da tanık olmuşumdur buna...
Bir itiyattır (alışkanlıktır) artık onların her gün görüşmeleri…
Bazen şakalaşırlar, bazen kederlenir, hüzünlenirler.
Şairin dediği gibi;
“Yarin yanağından gayrı” her şeyi paylaşırlar, kardeşliği savunurlar…
Onlar;
Uğur Dündar ve
Müjdat Gezen’dir!
“1000 Yıllık Dostlar”dır…
**
“Haramzede”,
“Güneş Ufuktan Şimdi Doğar”, “Yalandan Kim Ölmüş”, “İyi Uykular Sayın Seyirciler”, “Geldikleri Gibi Giderler”, “Ya Atatürk Olmasaydı”, “O Halde Biz Anlatalım”, “Vah Ülkem Vah”, “İnan Kardeşim Kazanacağız”, “Pazarlık Yok”, “Sevdamız Fenerbahçe”…
Usta Haberci Uğur Dündar’ın kitaplarından bazıları…
Uğur Dündar’ın şimdi de bir romanı yayımlandı.
Adı; “Müjdat Gezen’le KÜREK ÇEKMEK - Silivri Yolculuğu”.
Halk Kitap’tan raflarda okurla buluşacak kitap 128 sayfa…
**
Hemen Dündar’ın yeni romanından bir bölüm alıntılayalım:
“İstanbul Menekşe’den Silivri'ye kayıkla gidip oradaki altın kumsallarda kamp yapma hayali, Müjdat Gezen ile aramızda konuştuğumuzda içimize coşku ve heyecan salan, yüreklerimizi kıpır kıpır eden bir gençlik projesiydi.
Başlangıçta sadece düşlediğimiz ve imkânsız gibi gördüğümüz bu isteği zamanla gerçekleştirmeye ve romanlara konu olabilecek bir serüveni yaşamaya karar verdik. Gündelik sıkıntılara elveda deyip denize açılmak, hem zihnen hem de bedenen kendimizi iyi hissetmemizi sağlayacak ve “işte başardık” diyerek bizi gururlandıracaktı.
Zira kayıkla yapacağımız onca uzağa gitme serüveni bize güçlü, dirençli, azimli ve sabırlı olmayı kazandıracak, insan gücüyle damıtılmış bir mücadelenin cesaretini, başarısını ve eşsiz keyfini hissettirecekti
(...)
Hafif bir karayele dönen rüzgâr kısa süre sonra kesildi.
Küreklerin sulara vururken çıkan sesi, ümitli, neşeli bir şarkıya benziyor, insanın içini ürperten ve ürküten kedere dair her şey kayboluyor, yerini mavi bir ümide, hasrete ve saf bir hayale bırakıyordu.
Kimi zaman belli belirsiz mavi köpüğe kesiyor, her yer kristal bir maviye dönüyordu; bu bambaşka, büyülü, uçsuz bucaksız ummanı zenginleştiren bir mücevher mavisiydi. Her yer maviye kesmişti. Maviye mi bakıyorum, yoksa dümdüz ve ısrarcı bir suda, dünyanın büyük yalnızlığının içinde kürek mi çekiyorum, bilemedim.
Semizkumlar’a yanaşınca şarkılar söyleyerek kayığı kumlara çektik.
Yumuşacık kumların üstünde bacaklarımızı açmak için sevinçle sağa sola koşup çadırımızı kurduk.
Şezlonglarımıza oturduk. İki üç adım ötemizde uçsuz bucaksız mavilik uzanıyordu…”
**
Roman, iki kadim dostun, İstanbul-Menekşe'den başlayıp, Silivri kıyılarında son bulan kayıkla yolculuk serüvenini anlatıyor gibi görünse de, sizi kucaklayıp bir solukta okuyacağınız bambaşka ufuklara yelken açtırıyor..
Uğur Dündar da -büyük olasılıkla- Müjdat Gezen’in de katılacağı imza davetleri bekliyor.
Okuru, imzası çok ve güzel olsun...