Ressam, karikatürist ve yazar Abidin Dino, mutluluğun resmini yapmadı ve sadece bir şiirle yanıt verdi Mavi Gözlü Dev’e. Ama kültür ve sanat hayatımıza unutulmaz katkılarda bulundu. Adana’daki sürgün yıllarında tanıştığı Güzin (Dikel) Dino ile evlenerek 1952 yılında Paris’e yerleşen Abidin Dino, Türkiye ve Avrupa’da çok sayıda sergi açtı, kitap resimledi, belgesel filmler çekti ve yazılar yazdı. Seksenli yıllarda Hürriyet Gösteri Dergisi’ne de yazılar yazmıştı. Şairlerimizle ilgili yazılarından notlar:
Orhan Veli: “Giacometti’nin heykellerine benzer. Uzun ve tedirgin bir yüz, bedeni ipince. Anlaşılmaz biçimde birdenbire çıkagelir ya da sır olur birdenbire. Alfabe sırası ile Mısır Çarşısı”nda satılan 350 malın adını ya da hiç ayak basmadığı Paris’in bütün sokaklarını ezbere sayabilir birer birer.”
Oktay Rıfat: “ Güzel erkek, dövüşken, titiz. Her zaman mesafe bırakır arada.”
Melih Cevdet Anday: “Yandan bakılınca yüzü Osmanlı sultanlarına benzer. Gözü masmavi, İznik çinisi. Son derece alıngan. Düelloların modası geçmeseydi günleri hasımlarını kovalamakla geçecekti. Bu olanak ortadan kalktığına göre diyalektiği kullanıyor, mantığı aksayan zavallıları perişan eyliyor. Olsa olsa Boğaziçi Lokantası’nda keyiflenebiliyor biraz ama Paris’te Pernety metrosunun karşısındaki kahveyi de sever. Şiirlerinin yapısı olağanüstü güzel. Duygu ile imgeyi kavram sorunsalı ile zapt ediyor.
İlhan Berk: “1938 de taşradan İstanbul’u görmeye geldi. O gün bu gün bakakaldı ve kenti durmadan sözcüklerle elledi. İşi gücü eşyayı sözcüklerle seyretmek. Bir deri bir kemik Danimarkalı ve Protestan olabilirdi. N”olursa olsun dünyanın açık saçıklığına hayran, iyi resim yapar.”
Ahmet Arif: “İstanbullu değil, İspanyol bir çilekeşe, evliyaya, bir kurbana benzer. Şiirlerinin sözcükleri yüksek dağ çağlayanlarının cilaladığı çakıl taşlarına benzer. Gergindir, sımsıkı, inatçıdır. Ona göre şiir, bir savaştan sonra alanda arta kalan ne varsa odur.”
Nazım Hikmet: “Yenilikçiliğin tutkunudur. İstanbul kentinde fır dolanır, dışarıda ise öylesine hızlı gider ki gözlerinin mavisi ve saçlarının sarısı, peşinden çift renkli uzun bir kuyruk salar. Hiçbir zaman gerisine bakmaz, her şeyin devamını bilmek ister. Hapishanede cama çarpan bir arı gibi vızıldar. Hayatı bir dram. Kendisinden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır.”
Asaf Halet Çelebi: “1900 operet şıklığı içinde Osmanlı terbiyesi, temennalar. Mevlana’yı sever, Hayyam’a, Rimbaud’ya, Leatreamont’a, Ermeni Hamparsum musiki notalarına, Çingene diline, Buda’nın düşüncesine meraklıdır. Cepleri daima fındık fıstık doludur. Bütün gün onları yer.”
Cahit Sıtkı Tarancı: “Kısa boylu ve çirkince. Ama gözleri çok güzel. Fazla içiyor. Almanlar Paris’e girmeden önce, bisikletle şehirden kaçmıştı. Onu şiirden başka hiçbir şey ilgilendirmemişti. Genel felç, ölümüne dek yazamama, yıllar boyunca konuşamama işkencesi.”
İZMİR’DE KÜLTÜR SANAT
Nisan 2023’te İzmir Kültür Sanat Fabrikası içinde yeniden İzmirlilerle buluşan Resim ve Heykel Müzesi’nde çok değerli eserler var. Sanat tarihi açısından oldukça zengin bir koleksiyona sahip müzede; Şeker Ahmet Paşa, Halil Paşa, Mülazım Remzi, Süleyman Seyyid Bey, İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Namık İsmail, Şevket Dağ, Zeki Kocamemi, Mahmud Cuda, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk, Cemal Tollu, Abidin Elderoğlu, Nuri İyem, Fahrelnisa Zeid, Mübin Orhon, Sabri Berkel, Neşet Günal, Turan Erol, Adnan Çoker, Halil Akdeniz, Neşe Erdok, Devrim Erbil gibi önemli ressamların eserlerinin yanı sıra Turgut Pura, Kuzgun Acar, Zühtü Müridoğlu, Ali Hadi Bara, Ferit Özşen, Sadi Öziş gibi heykel sanatçıları ile Füreya Koral, Bingül Başarır, Mustafa Tunçalp, Mehmet Tüzüm Kızılcan gibi seramik sanatçılarının da eserleri sergileniyor.
Müze her gün 08.30 - 17.30 arası açık.
MERAKLISINA NOTLAR:
Bildiğimiz ünlü romanların ilk adları:
SAVAŞ VE BARIŞ/ İYİ BİTEN HER ŞEY GÜZELDİR
Tolstoy 1869 yılında yazdığı romana bu adı koymayı düşünüyordu.
FARELER VE İNSANLAR/ OLMUŞ BİR ŞEY
John Steinbeck, 1937 yılında yazdığı ve en bilinen eseri “Fareler ve İnsanlar” için, ilk olarak “Olmuş Bir Şey” adını uygun görmüştü.
BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK/ ATTİCUS
Harper Lee’nin, 1960 yılında okuyucusuyla buluşan “Bülbülü Öldürmek” isimli romanına koymayı planladığı ilk isim, aynı zamanda romanın başkarakterlerinden birinin de ismi olan “Atticus”tu.
GURUR VE ÖNYARGI / İLK İZLENİMLER
1813 yılında yayımlanan bu roman, Jane Austin’in kırk iki yıllık yaşantısındaki ikinci kitabıydı.
LOLİTA / DENİZE BAKAN KRALLIK
Vladimir Nabokov’un 1955 yılında yazdığı ünlü “Lolita” sının ilk adı, “Denize Bakan Krallık”tı…
RÜZGÂR GİBİ GEÇTİ/ YARIN BAMBAŞKA BİR GÜN
Margaret Mitchell, ünlü romanı “Rüzgâr Gibi Geçti” için, ilk olarak “Yarın Bambaşka Bir Gün” ismini düşünmüştü…
Nobel’e aday gösterildikleri halde; Thomas Hardy, Joseph Konrad, Mark Twain, Henry James, Bertolt Brecht, Marcel Proust, Virginia Woolf, Scott Fitzgerald, Vladimir Nabokov, Pablo Neruda, Somerset Maugham, Jorge Louis Borges, Henrik İbsen ve Graham Green Nobel alamadılar.
18 inci yüzyıl boyunca aristokratların malikânelerinde çalışanlar ve müzisyenler –Joseph Haydn da dahil- aynı üniformayı giydiler.
Sigmund Freud’da açık alan korkusu (agorafobi) ve siderodromofobi (tren ve tren rayları korkusu) vardı.
ENAYİ PİLÂKİSİNE PİYAZ DOĞRAMAK
15 inci yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkan argo, dar anlamda “gizli dil” dir. Zamanla moda olan argo, orta üst sınıflar arasında da kullanılmaya başlamış ve gündelik dile, hatta edebi dile de geçmiştir. Lümpen bir dil olan argo, egemen kültüre karşı muhalif bir dildir. Verili dili dışlar ve kendine özgü bir alt kültür dili oluşturur. Toplumsal yaşamın dışına sürülenler için bir savunma aracı olan argo, yalnızca kullananların anlayabileceği bir iletişim dizgesidir. Egemen yapının yücelttiği bir değeri, tek sözcükle yerin dibine sokar, alay konusu yapar ve süründürür. Gerçek argo, bir sınıfa veya bir toplumsal katmana bağlı kimseler tarafından kullanılan ve bunun dışında bulunan kimselerce anlaşılmaması gereken, iktidara muhalefet eden bir dildir. Argo sözcükler, geniş kitlelerce anlaşılır olmaya başladığında ve gündelik dile aktarıldığında argoluktan çıkar. Halk diline, gündelik dile aktarılan bu sözcüklerin yerini argoda hemen başka sözcükler alır. Çoğu zaman argo ile jargon ve mesleki terimler birbirine karıştırılır ya da karışır. Ferit Devellioğlu ve Hulki Aktunç’un bu konuda çok önemli çalışmaları anılmaya değer.