Cumhuriyetimizin 100'üncü yılını büyük bir heyecan, coşku ve gururla kutladık.
Cumhuriyetin 50'nci yılı ve 75'inci yılı kutlamalarını yaşamış bir kişi olarak belirtmem gerekir ki 100'üncü yılda halkımızda daha büyük bir coşku, heyecan ve sahiplenme gözlemledim.
Peki neden?
Elbette 100'üncü yıl olmanın çok büyük bir etkisi vardı bu coşkuda... Ancak iktidarın, yandaşlarının, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının tavır ve eylemlerine karşı oluşan halkın tepkisini, refleksini yadsımak mümkün mü?

***
Tavır ve eylemler aylar öncesinden başladı. Önemsemediler ya da önemsemez görünmek işlerine geldi. Hiçbir hazırlık yapmadılar, bir program oluşturmadılar. Unutturmaya çalıştılar. Devlet yayın organı TRT, Gazze'yi öne sürerek kutlama programlarını kaldırdığını açıkladı.
Neden? Gazze'nin bir bahane olduğunu bilmeyen mi vardı? 6 Ekim'de başlayan çatışmada, İsrail'in katliamının protesto edileceği gün 28 Ekim mi olmalıydı? 28 Ekim'deki Cuma hutbesinde Diyanet, Ata'nın adını hangi gerekçeyle kullanmadı? Neden? Cumhuriyetin Atatürk olduğunu bilmiyorlar mıydı? Korkuyorlar mı, karanlıklarında kaybolacaklarını bilmiyorlar mı?
Neden partili Cumhurbaşkanı X platformunda paylaştığı 100'üncü yıl mesajında Atatürk'ün adını anmadı? Çok mu zordu Ata'ya şükranlarını sunmak?
Ve gülmek mi yoksa ağlamak mı lazım? Karar veremiyoruz. Bakın 100'üncü yılda AKP milletvekilinin söylediklerine: “Gazi Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetimizin kurucusudur. Ve koyduğu hedefleri hayata geçiren lider Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmuştur... Atatürk bugün yaşasaydı ben iddia ediyorum ki O da Cumhurbaşkanımızın yanında yer alırdı. Onun politikalarını benimserdi. Recep Tayyip Erdoğan ikinci Atatürk'dür.”

Hadsizliği görüyor musunuz? Sınır tanımıyorlar. Sondan başlayalım: Bu topraklara ikinci bir Atatürk hiç gelmedi. Gelmesi de mümkün değil. Bu bir... İkincisi; Ata bugün izlenen hangi politikayı benimserdi? O zor koşullarda onlarca fabrika kuran adam bu fabrikaları babalar gibi satar mıydı? Veya ekonomiyi NAS kurallarıyla mı yönetirdi?
Peki, “Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler , müritler memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır” diyen Ata, cemaat ve tarikatların cirit attığı bir düzene göz mü yumardı? Ya da Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet eden kişi mi politik amaçlara hizmet eden tarikat ve cemaatların kontrolünde dindar ve kindar bir nesil yetiştirmeyi hedefleyen eğitim sistemine onay verecekti?
Ata'nın yobaz bir cemaatle kolkola yürüyeceğini, ne isterlerse vereceğini, bölücü terör örgütleriyle masaya oturtulmasına izin vereceğini herhalde düşünmüyor bu garip AKP'li...
Söyle bakalım muhterem milletvekili! Dış politikasını, “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışıyla yöneten Atatürk, Amerika'nın gazıyla Şam'da cuma namazı kılacağını söyler miydi? Milyonlarca Suriyelinin elini kolunu sallaya sallaya ülkeye girişine göz yumar mıydı?
Örnekler o kadar çok ki, kitap olur, kitap... Liderini çok seviyor olabilirsin, o zaman karşılaştırmayı başka liderlerle yap. Ata'ya bulaşma.

***
Bizim çözemediğimiz, liderine bu kadar şirin görünmek istemenin nedeni... Bir başka muhterem de AKP'li belediyenin meclis başkanı. Aklı sıra devrimlere çatacak. Bakın 100'üncü yılda yumurtladığı cevhere: “Sen bir gecede alfabeyi değiştirirsen milletin yüzde 99'u cahil olacak tabii.” 
Şimdi bu adama 'cahil' demek cahillere haksızlık olur. Bu zat 'kara cahil'. Ne tarih biliyor, ne sosyoloji... Bilmiyor, Cumhuriyet öncesi ülkede yalnızca 72 ortaokul, 23 lise ve bir üniversite olduğunu. Bilmiyor, okuma yazma oranının erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4 olduğunu. Bilmiyor, harf devriminden sonra kısa sürede okur-yazar oranının yüzde 27'lere çıktığını, cahillerin (!) Kayseri'de uçak fabrikası kurduğunu. Bu adam belediye meclisine başkanlık yapıyor? Neden? Bir gecede milleti cahil bırakan (!) kişinin kabrine cumhuriyetin kuruluşundan 100 yıl sonra milyonlarca sevdalının sel gibi aktığını neden bilmiyor?
Anıtkabir'deki törenlerde cumhurbaşkanının alana gelişi sırasında bir grup, “Her yer Tayyip, her yer Erdoğan. Gençlik seninle gurur duyuyor” sloganları atarak Ata'ya büyük saygısızlık yapıyor. Bu grubun örgütlü olduğu, taşıma usulüyle alana özel getirildiğini herkes biliyor. Buna karşın bu saygısızlığı ısrarla neden yapıyorlar?
Bir gariplik de donanmanın İstanbul Boğazı'nda yaptığı resmi geçitte, Cumhurbaşkanını Sancak Gemisi'nde değil de Vahdettin'in cariyesine bağışladığı, şimdilerde çalışma ofisi olarak kullanılan Vahdettin Köşkü'nde selamlaması. Neden? Bir mesaj mı var? Bilemiyoruz. Vahdettin ile ilgili bilgileri bir sonraki yazımıza bırakalım, nedenlerle dolu yazımızı halkın cumhuriyete, kurucusuna ve 100'üncü yıl şeref yılına gururla sahip çıktığını vurgulayarak noktalayalım...