Gece geç yatınca meğer,
Sabah da geç uyanmışım.
Hal böyle olunca da,
Evimin balkonundan,
Parende atarak aşağı inmişim.
Şaka değil ha aynen balkondan...

Aşağı inince iş biter mi?
Arabanın kapısı dururken,
Açık bıraktığım pencereden,
Hooop içeri süzülmüşüm...

Bastır gaza sonrasında...
Onun arabasının sağından,
Bunun arabasının solundan,
Birinin hemen önünden...

O sırada arabada çocuklar var.
Atatürk Lisesi'nde okuyorlar.
Onları bırakmam gerekiyormuş.
Son sürat okulun önündeyim.

Amanın o da nedir öyle?
Başta bizim çocuklar,
Bütün öğrenciler bir başka,
Kimi takla atarak,
Kimi yuvarlanarak,
Okuluna yetişmeye çalışıyor...

Tam işe yetişeceğim derken,
Hiç trafik olmayan,
İzmir Fuarı'nın içinde
Trafik de tıkanmaz mı?
İşte pratik İzmirli zekası.
Doğruca arabayı terk etmişim...

Eeeee ne de olsa akıl küpüyüm.
İzmirli'de çare tükenmez...
Arabanın bagajını açmışım,
Kıçıma taktığım füze ile,
Saat kulesinin hemen önünden,
Vınnnn diye işe gitmişim...

Hesaplayamadığım ayrıntı varmış.
Kapı yerine camdan girmişim işe.
İmzalar, nutuklar falan da filan.
İşyerinde fırtına gibiyim sonunda.

İşleri bitirmişim, araba yok.
Terk edip, kıçıma motor takmıştım.
Demokrasilerde çare mi tükenir.
Hooopp doğru motor başına.

O aradan, bu boşluktan kıvrılırken,
Kısa mesaj gelmiş telefonuma.
O da ne?
Evde yemek hazır, bekleniyorum...

İşte o sırada korkunç son.
Motorun hakimiyeti kaybolmuş.
Bir kayıyorum ki sorma gitsin.
Durduğumda rüya da bitiyor...

İzmirliler'i böyle tanıyan, tanıtan,
O yüzden de tepeden bakan,
Böyle bir reklam filmini de,
Ancak Van Gogh akıl eder zaten...
Hay aklınla bin yaşayasın...
Hiç başımızdan eksik etmesin.

Biz de İzmir'in kıymetini,
Neleri yapmayacağımızı,
Yarattığın kabus sayesinde,
Kıçımızdaki motorla,
İşe giderken öğrenmiş olduk.
O ne kabustu öyle...