Bilindiği gibi, dünyada SARS-Cov-2 pandemisi orijinli ölümler 2.5 milyon sınırına dayandı. Covid-19 ile enfekte olan vaka sayısı da 110 milyon. Ülkemizde hafta sonlarının tamamını ve hafta içinde 21.00 sonrası sokağa çıkma yasaklarının başladığı kısmi sayılabilecek kısıtlamalar sonrası günlük ölüm sayıları 259’lardan 100’lere düştü. Ağır hasta sayıları da 5943’lerden 1300’lere indi. Bu farkedilir bir iyileşme olmakla birlikte birçok uzman halen blok yasaklamadan yana, yani 14 gün kesintisiz bir kapanma öneriyorlar.
Gelinen noktada aşı çalışmalarının başlaması ve hastane vaka yüklerinin hissedilir seviyelerde düşmesi, okullar dahil bazı sektörlerin açılmasını yeniden gündeme getirdi. Pandemide 'Reprodüksiyon' olarak ifade ettiğimiz virüsün bulaşma veya bulaşıcılık katsayısı dolayısı ile hastalığın yayılma hızı düşmüşse, elbette okullar açılabilir neden olmasın? Ya da maske ve kişisel hijyen koşullarının ücretsiz sağlanıldığı, öğrenci başına en az 4 metrekareye bir kişi düşecek fiziksel imkanın yaratıldığı, dershane içi optimum iklimlendirmenin yapıldığı, geniş sınıflarda periyodik dezenfeksiyonunun gerçekleştirildiği, öğrencilere ve öğretmenlere Covid-19’a özel PCR testlerin rutin taramasının uygulandığı bir organizasyon ile okullarda eğitim başlayabilir tabii ki. Ancak bu imkanların olmadığını hepimiz biliyoruz. Sağlık Bakanlığı korona aşılama çalışmalarının henüz iki milyonlarda olması ve pandeminin devam ettiği göz önüne alındığında, kabaca 26 milyonu öğrenci, 1 milyon 250 bini öğretmen olmak üzere yan işkolları ile birlikte 30 milyonluk bir kitlenin toplumsal sirkülasyona alınması büyük bir risk teşkil edecektir.
Sağlık Bakanlığı'nın uzmanlarca ifade ettiği günlük aşı potansiyeli olan 1.3 milyon rakamlarına ulaşıp, sürü bağışıklığı için yeter şart olan toplumun yüzde 61’inin yani 50 milyon insanımızın ilk doz aşılamalarının bu ay içinde ve ikinci dozun da mart ayında yapılarak, hedef gruplarda aşılamaların sona ermesi akabi olan Nisan ayı itibari ile eğitim ve öğretim planlamalarının yapılması uygun olacaktır.
Öğrencilerin pandemi ve virüs gibi soyut ve anlaşılmaz kavramların bıktırıcı psikolojisinde iki sömestre kaybettiklerinin bilincindeyiz. Ayrıca tüm sektörlerdeki daralma nedeni ile oluşan sosyoekonomik kriz sürecinin ebeveynlerde de ankesiyetik bir süreç başlattığının farkındayız. Şu ana kadar gerçekleştirilmeye çalışılan evde internet eğitiminin yararlarının sınırlı olduğu büyük bir netlikle görüldü. Bakanlığın, uzaktan/online öğrenme süreçlerinin özellikle dezavantajlı öğrencilerde, negatif farklılaşmayı derinleştirdiği ayrıca genel anlamda sosyalleşme bağlamında birey psikolojisini olumsuz etkilediği de tespit edilen gerçeklerden.
Tüm bu dinamikleri göz önüne alarak, okulların eğitime açılmasında aşamalı bir strateji yaratılmalı, internet eğitimi odağında sabah ve öğleden sonra sınıflara sınırlamalı girilerek, gün aşırı ya da her ay bir hafta blok tatil dahil evde ve okulda yapılacak hibrit sistemleri içeren modellemelerle yepyeni bir eğitim kurgusu ile 2020-21 öğrenim yılı tamamlanmalı, pandemi sonrası için de yetersizlikleri kompanse edici ek eğitimler şimdiden planlanmalıdır.
Özetle, pandemik gerçeklik ile normal eğitim uyuşmayan kavramlardır, zorlanırsa toplumsal maliyeti yüksek olacaktır. Yapılması gereken, SARS-CoV-2 Salgını sürecine özel inovatif bir eğitim döneminin kurgulanması ve aşılama ile sürü bağışıklığı yaratarak, 2020/2021 yıllarının pandemi ile ilgili gelişmelerden etkilenmiş son eğitim/öğretim dönemi olmasını sağlamaktan ibarettir.
Okulların açılması doğru bir strateji mi?
Zeki Hozer
Yorumlar