Bu yazıyı yazdığım saatlerde, aşırı yağış nedeniyle İzmir'in bazı sokaklarında rahatlıkla kanoyla gezebilirdiniz. Su altında kalan evler ve arabalar pek çok insanın geceyi çok kötü geçirmesine neden oldu. Bu, bugüne kadar İzmir'de görev yapmış tüm belediye başkanlarının, şehir plancılarının, odaların, bürokratların ve bunu halka doğru dürüst anlatmayan muhalefetin kabahatidir. Bu, bir yandan kuraklık çeken ülkenin, diğer taraftan aşırı yağışlarla boğulan kentlerinde doğanın dengesinin nasıl bozulduğunu göremeyen insanlarının suçudur. Ama ben size bunlardan bahsetmeyeceğim...
***
Hafta sonu ülke olarak bir aydınlanma yaşadık. Ya da yaşadığımızı sandık. Ordunun kozmik odasına girildiğinde tepkisiz kalan halkımız,WhatsApp gizlilik politikasını değiştirince sessiz kalmadı. Akın akın yeni sosyal platformlara taşınmaya başladı. 3 günde 4.5 milyon kişi BİP'e geçti mesela.... Telegram'ın Rus sahibi de eminim uygulamasının bu kadar ilgi göreceğini beklemiyordu. Sonunda ne mi değişti? Hiç bir şey... Dün de bizim kişisel bilgilerimize ulaşabiliyorlardı, bugün de ulaşabiliyorlar, yarın da ulaşacaklar. Tabi burada ben size; tekelleşmeden, sosyal medya baronlarından, bilgilerimize neden ihtiyaç duyduklarından, ülkemizin teknolojiye ve bilime daha fazla yatırım yapması gerektiğinden bahsetmeyeceğim...
***
Yılbaşı, Sevgililer Günü gibi özel günleri bahane ederek hatta özel olmayan günlerde dahi sosyal medyada yasal olmayan çekilişler yapan fenomenlere sonunda biri "Dur" dedi. Değeri milyon liraları geçen araba çekilişleri yapan, lüks cihazlar vereceğini söyleyen fenomenlere kişi başı 500 bin lira ceza kesildi. Arabanın yarı parası bile olmayan bu ceza bile bir şey, lakin ben size bundan da bahsetmeyeceğim...
***
İşsizlik rakamları açıklandı. Herkes itiraz ediyor. Yine bir rakam sorunsalı; doğru mu değil mi? Muhalefet bunu iktidarın yüzüne bir türlü tam olarak vuramıyor çünkü elindeki veriler kesin değil. Neden günleri, hatta saatleri boşa harcıyorlar? Bir kurumla anlaşıp "Bizim yerimize siz sayın" demiyorlar ve bunu belgeleriyle ortaya koymuyorlar, anlamak güç. Veri günümüzde her şey demek fakat ben size bunu da anlatmayacağım.
***
Annem ve babam 65 yaşını geçtiler. Pandemiden dolayı toplu taşıma araçlarına alınmıyorlar. Bir yere gitmek istediklerinde ben arabamla götürüyorum ya da taksi kullanıyorlar. Ya parası olmayanlar, arabası olan yakını olmayanlar ne yapsın? Acil bir durumla karşılaşırlarsa ne yapacaklar? Peki ya işleri pandemiden dolayı durma noktasına gelen esnaf ne yapacak? Müzik aletlerini satmak zorunda kalan müzisyenler ne yapacak? Batan o kadar çok firma var ki... Herkes hala çare bekliyor ama ben size hala gelemeyen, gelse de çok az insana yetecek olan aşıdan bahsetmeyeceğim...
***
Eskiden insanlar, ev, araba almanın hayalini kurardı. Şimdi bir teneke yağ alabildiler mi bayram ediyorlar. Devlet memura, işçiye emekliye, çay kaşığının ucuyla verip kepçeyle geri alıyor. Çiftçi tarlasına ürün ekemez oldu. Her şey yurt dışından ithal ediliyor... Fakat ben size bunlardan bahsetmeyeceğim...
Ben size Netflix'teki bir belgeselden bahsedeceğim... Bence hükümet bu belgeseli 7/24 göstermeli. Belgeselin adı "Ölümden Sonra Yaşam Var Mı?" Ama öyle bir anlatmışlar ki "Evet ya ölümden sonra yaşam var" diyorsunuz. Belki böylece hükümeti eleştirenler susar, Kemal Bey laf etmez... Mutlu mesut ölür, pardon yaşar gideriz...