Türk diplomasisinin duayeni Sayın Onur Öymen’i 6 yıl sonra İzmir’de konuk etmek; başta Suriye, yakın ilişki içinde olduğumuz ülkelerle ilgili tarihi süreçleri ve yorumlarını dinlemek harikaydı.

Öymen, Suriye’nin uzun süredir terörü komşularına bir koz olarak kullandığını söyleyerek başladı sözlerine. 1978 yılında Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün’ün danışmanı, Şam’da görüştüğü Başkan Yardımcısı Haddam’a “Sovyetlere yakın olmanıza rağmen Suudiler size nasıl para veriyor?” diye sorunca, “Para vermezlerse terör ihraç ederiz” yanıtını almış. Öymen, Suriye’nin “Su konusunda yardım etmezseniz, terör sorunu yaşarsınız” politikasına karşı, Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasına destek için Mısır lideri Mübarek ile görüştüğünü anlattı. Hafız Esad’ın Mübarek’e “Bizde böyle birisi yok” yanıtı verdiğini, oysa o sırada ellerinde Öcalan’ın Şam’da Yunan Parlamento Heyeti ile çekilmiş fotoğrafının bulunduğunu dile getirdi. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş Reyhanlı’da sert bir konuşmayla Suriye'ye gözdağı vermiş, Öcalan Suriye’yi terk etmek zorunda kalmış ve Suriye ile Adana Mutabakatı imzalanmıştı. Kısa süre sonra, 15 Şubat 1999'da, Öcalan Kenya’da yakalanıp, Türkiye’ye getirilmişti. Öymen, Öcalan’ın üzerinden Kıbrıs Rum pasaportu çıktığının da altını çizdi. Öymen’in verdiği bu örneklerden çıkardığım ders şu: “Terör yıllar sonra da olsa, bir bumerang gibi dönüp fırlatanı vurabiliyor.”

Öymen’in anımsattığı diğer bir olay şöyle: Dostu olan NATO eski komutanlarından General Wesley Clark, 2001’de İkiz Kuleler’in yıkılmasının ardından, Pentagon yetkilileri ile görüşüyor. Bu yetkililer “Irak’tan başlayıp, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve sonunda İran’da yönetimlerin değiştirileceği” yönünde talimat aldıklarını söylüyorlar; yani sırada İran’ın olduğu kesin… Yakın geçmişte, “Trump’ın seçilmesinde Rusya etkili oldu mu?” sorusuna CIA yetkilileri, “Olmadıysa şaşırırız, biz 81 ülkede bu işi yaptık” yanıtını vermiş.

Bugün Suriye’de gücü eline geçirenlerin sadece devleti mi devraldığını, yoksa toprakların da mı başına geçtiğinin anlaşılamadığını söylüyor. Örneğin Suriye’nin bombalanmasına ve Golan tepelerinin işgaline ses çıkarılmadığına dikkat çekiyor.

Geçen hafta yazdığım üzere, 1917’de Başkomutan Vekili Enver Paşa ve Halep’teki Yıldırım Orduları Komutanı Alman Mareşali Falkenhayn Irak’a saldırarak işgal etmenin hayallerini kurarken, Yedinci Ordu Komutanı olan gerçekçi Mustafa Kemal hücumdan değil, savunmadan yanaydı ve haklı çıktı. 4 ay sonra İngilizler taarruza geçti, Kudüs ve tüm Filistin elden gitti. Bundan çıkarılacak dersleri sizlere bırakıyorum.

Batılı ülkelerin Türkiye'ye uyguladıkları çifte standartlara ve bunlara sessiz kalındığına dikkat çeken Öymen, Türkiye’nin dış politikasının Atatürk’ün barışçı esaslarına dayanması, savaşın ancak ülke toprakları tehlikeye girdiğinde söz konusu olması gerektiğini düşünüyor. Ortadoğu ülkelerinin kendi aralarındaki çatışmalara kesinlikle girilmemesi gerektiğini savunuyor. İran-Irak Savaşı sırasında bunu uyguladıklarını ve sonuçta her iki ülkenin uzlaşırken Türkiye’yi arabulucu olarak gösterdiklerini hatırlatıyor. Öymen, geçmişte görev yaparken “Biz talimatları Atatürk’ten alırız” dediklerini, Atatürk’ün hiçbir zaman umutsuz ve kötümser olmadığını, dış ilişkilerde işlerin “Zorsa hemen çözeriz, imkansızsa biraz zaman alır” ilkesiyle yürüdüğünü dile getirdi.

Sayın Öymen’in Atatürk’ün gerçekçi ve barışçı diplomasi anlayışını en iyi kavramış diplomat olduğunu düşünüyorum. CHP Genel Başkanı Özgür Özel partisini fabrika ayarlarına döndürmek, kamuoyunda CHP’nin dış ilişkiler konusundaki olumsuz karnesini düzeltmek istiyorsa, bu konuda Sayın Öymen’i ve kuracağı ekibi yetkilendirilmeli, onun bilgi ve deneyimlerinden daha fazla yararlanmalı görüşündeyim; umarım sesimi duyar.

Sayın Öymen’in Sözcü ve Halk TV gibi kanallarda sesini duyurabilmesi de harika olur, örneğin Uğur Dündar’la bir Arena programı…