Vay be!
“Yarısı yaz, yarısı kış” dediğimiz bir Eylül ayı daha sarı sarı dökülen yapraklar gibi elimizden kayıp gidiyor! Bu söz, daha çok biz İzmirliler tarafından sıkça söylenir… Üç gün sonra uğurlayacağımız yılın dokuzuncu ve de bu sevimli ayının son cuma yazısını yazmak için bilgisayarımın klavyesine parmaklarımı uzattığımda benim üç torun oturmuş gece-gündüz eşitliği, yılın en uzun gecesi, en kısa günleri ve tarihleri üzerine bilgi alışverişi yapıyorlardı… Sanırım ülkemizin her hanesinde çocuklarımız böyle bilgi alışverişi yaparken, ana- babaları da en pahalı eğitim yılı, en pahalı çarşı-pazar, en pahalı yakıt, doğalgaz, elektrik, su hesapları üzerine en sunturlu sözleri sarf ediyorlardır!
Öyle ya; bir yanda yarınlarımızın teminatı olan çocuklarımızın gelecek kaygıları, diğer yanda ise onları kıt kanaat geçindirmeye çalışan ailelerin sessiz göz yaşları ve çaresizliklerinin acı gerçekleri yatıyor! Sizler için de öyle değil mi?
Diyeceğim şu ki, çok kritik ve karanlık günlerin içinden geçiyoruz. Hele vatanın fedakâr bekçileri askerimizin, güvenlik güçlerimizin sınırlarımızda dost bildiğimiz ABD’nin ve bize karşı silahlandırıp üzerimize saldırttığı PKK, YPG ‘li hainlere karşı verdiği mücadele ise tek umut ve gurumuz oldu.
* * *
Günümüz dünyasında insanlar gerilim içinde yaşıyor… Hepimiz huzursuz ve asık yüzlü, somurtkan insanlar olup çıktık. Buna karşılık birbirimize daha çok yaklaşıp, olumsuzlukları üzerimizden atma
mız gerekiyor. “Her sabah yeni bir umut, taze bir başlangıçtır” diye kalkıp “şimdi gülme, doya doya gülme, moralimizi yükseltme zamanıdır” diyoruz. Ama evdeki hesap bir türlü çarşıya uymuyor nedense!..
* * *
Yazıma 3 gün sonra uğurlayacağımız Eylül ayından ve gece-gündüzün eşit olduğu, en uzun gece ve gündüzleri ile ilgili çocuklarımızın yaptığı çalışmalarından bahsederek girmiştim. Arşivimde 1980’li yıllardan kalma bir fıkrayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Delikanlı kendini, eğlenceye, içkiye vermiş, sabahlara kadar içip, eğleniyormuş. Bir gün, annesi oğlunu doğru yola getirmek istemiş: “Bak oğlum, yazık değil mi sana, niye böyle yapıyorsun? Böyle içmekle, eğlenmekle
yaşayacağın günleri kısaltıyorsun!” demiş. Delikanlı pis pis gülerek ne cevap verse beğenirsiniz; “Günlerimi kısaltıyorum. Ama anacığım, gecelerimi uzatıyorum.”
Hesap gene aynı hesap… Kıssadan hisse çıkarmak için düşünüyorum; dünden bugüne değişen ne var ki! Aksine, durum fıkradakinden daha vahim mi dersiniz?
* * *
Güney ve Güneydoğu sınırlarımızda TSK’nın hareketliliği “dostlara güven, düşmana korku veriyor”. Dost bildiğimiz, kuzu postuna bürünmüş ABD ile birlikte güvenli bölgede yaptığımız o devriye uçuşları ne kadar güvenli acaba? Ve de Doğu Akdeniz’de ısınan sularda “ABD’nin malum yeni ortakları ! ile ne işi var” dersiniz?
İsterseniz 1980’lerden kalma fıkralardan biriyle bu “acabanın” cevabını arayalım:
- Amerika’da pek garip bir hayvan türetmişler…
- Yok canım! Neymiş?
- Bir inekle bir zürafa çiftleştirerek elde etmişler bunu.
- Anlamadım?
- Bu çiftleşmeden elde edilen hayvan, azgelişmiş ülkelerde otlarken, Amerika’da sağılıyormuş!
***
Gelecek Cuma günkü yazımda mutlu, huzurlu haberlerde yeni fıkralarla buluşmayı diliyorum…