Siyaset bir sanat mı? Yoksa bir takım insanların daha büyük kitleleri kandırmaya çalışması mıdır? Bu konuyu sabaha kadar tartışırım. Yıllar önce kendi cevabımı bulduğum için siyasetten de siyasetçilerden de elimden geldiğince uzak dururum...
Ancak yaptığımız iş, bulunduğumuz sosyal ortamlar dolayısıyla bu tartışmaların odağında bulunmaktan kaçamıyorum, hal böyle olunca da son zamanların en popüler siyasi olgusu CHP Genel Başkanlığı üzerine insanları dinliyorum.
Özellikle genç meslektaşlarımız bu konuda oldukça üretken fikirlere sahip. CHP’de bir kez daha seçimin kaybedilmesiyle birlikte başlayan değişim çığlıkları Özgür Özel’in genel başkanlığa adaylığını açıklamasıyla farklı bir boyuta taşıdı.
Özel, yaptığı adaylık açıklamasında en vurucu cümleyi Atatürkçülük üzerine kurdu. CHP’de uzun bir süredir tasfiye edilen ve partinin Kürt oligarkların eline geçtiğini iddia eden Atatürkçü kesim için bu açıklamalar umut vericiydi. Ancak parti tabanında ve CHP seçmeninde bu değişimin hayali Özgür Özel eliyle değil Ekrem İmamoğlu rüzgarıyla olmasıydı.
Değişim fişeğini ilk ateşleyen İmamoğlu, Özel'e destek açıklaması paylaşsa da bunu kendini dahil etmeden yaptı. Yani kurduğu cümle “Yolumuz açık olsun” nitelendiğinde değil “ Yol arkadaşlarına hayırlı olsun” şeklindeydi. Bu bilgilerden sonra gelelim herkesin konuştuğu “Ama”lara…
Bilindiği üzere Özgür Özel her kararında Kılıçdaroğlu’nun yalınkılıç arkasında durdu, lafı evirse de çevirse de parti şu anki çizgisine gelirken o hep genel başkanıyla birlikteydi. Kimi zaman gözyaşlarıyla, kimi zaman alkışlarla, kimi zaman naralarla Kılıçdaroğlu’nu taşıyan bir Özgür Özel, şimdi gerçekten onun karşısına mı çıkıyor? Sorunun gelişinden kendi cevabım belli oldu zaten. Bana göre Özel, yapay bir aday. Zaten hali hazırdaki delegelerin oylarını almasının imkansız olduğunu, sadece seçmene bir değişim rüzgarı estirme şovu yapıldığı açıkça görülüyor. Şimdi asıl soru şu; Özgür Özel Kılıçdaroğlu'nun gölge adayı ise İmamoğlu’nun hamlesi ne olacak? Onun da değişim çığlıkları yapay zekayla mı oluşturuldu? yoksa bu sessizliğiyle siyasetin sürrealist tablosuna atacağı fırça darbelerini mi hesaplıyor?