Kovid-19 salgınında ülkemizdeki ilk vaka 11 Mart 2020'de açıklandı ve ilk ölüm de 15 Mart 2020'de kayıtlara geçti. Tarihler 1 Nisan 2020'yi gösterdiğinde de SARS-CoV-2 vakaları artık tüm Türkiye'ye yayılmıştı.
Küresel skalada ise koronavirüs vaka sayısı ise 538.224.906 oldu, maalesef 6.326.887 kişi ise hayatını kaybetti. 511.526.516 kişi de hastalığı geçirdiler. Ülkemizde de total vaka, şu ana kadar 15.072.747 kişi olarak gerçekleşti ve maalesef 98.965 yurttaşımızı bu hastalık yüzünden yitirdik. Gerçekten 21'inci yüzyılın gelişmiş tıbbi ve teknoloji olanakları bağlamında, küresel çapta, Ortaçağ zamanlarını hatırlatan bir salgın, çoğu insanın beklemediği bir gelişme idi. Elbette eskiden beri dünya nüfusunu ve dolayısı ile insanlığı yok etmek için ortaya konulan komplo teorileri ile insanlık haşır neşir idi. Bir çok konu örneğin kişisel özgürlükler, yaşam tarzları, sosyo-ekonomik problemler, küresel gelir adaletsizliği, iklim değişiklikleri, habitat daralması, otoriter devlet yönetimleri ve genel olarak demokrasi sorunları, bazı organizasyonlarda kümelenen elit ya da değil bazı bireylerin, bu tür teorileri geliştirerek geniş kitlelere seslendirdiğini biliyoruz.
**
Journal of Experimental Social Psychology'nin (Deneysel Sosyal Psikoloji Dergisi) geçmiş sayılarından birisinde yayımlanan bir araştırma raporunda, insanlar kendilerini ne kadar çok yalnız hissediyorlarsa, komplo teorilerine inançlarının da o derece yüksek olduğunu okumuştum. Çağımız insanının yoğun bir izolasyon içinde yaşadığını kim inkar edebilir ki!? 2000'li yılların başında Psychology Today'de de her şeyin arkasında bir komplo gören kişilerin bekar, erkek, düşük eğitim ve gelir düzeyli, psikolojik durumu stabil olmayan ve yaşamlarının bazı evrelerinde intihara meyilli bir profile sahip oldukları belirtilmişti. Kuşkusuz komplo teorilerinin psikolojik modellemelerini gerçekleştirmek için çok daha fazla bilimsel çalışmaya ihtiyaç var, hele pandemi gibi bir travmayı yaşadıktan sonra!
Peki tam “Postpandemik gündemin arifesine geldik” derken küresel enerji, gıda ve finans krizini tetikleyen Rusya-Ukrayna savaşının başlamasına ne demeli? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, savaş dolayısı ile dünyada Türkiye nüfusu kadar bir kitlenin gıda güvensizliğiyle karşı karşıya kaldığını raporladı. Raporda, 94 ülkede 1.6 milyar kişinin Rus-Ukrayna savaşının etkileri nedeni ile artan gıda ve petrol fiyatlarını tolere edemediğinden ve yoksulluklarının arttığından bahsediliyor. Özellikle pandemi sonrası etkisi bu kadar yüksek olan bir savaşın ekonomik karışıklığa yol açacağı beklenen bir durum ancak Guterres, dünyanın şimdiye kadar gördüğü en ciddi gıda, enerji ve ekonomik krizin eşiğinde olduğunu büyük bir endişe içinde deklare ediyor. Antonio Guterres uyarıyor: “Savaşın gıda güvenliği, enerji ve finans üzerindeki etkisi sistematik, şiddetli ve hızlı... Savaş, tüm dünyayı, şahit olunmamış bir açlık ve yoksulluk devamında da sosyal ve ekonomik kaosa sürüklüyor.”
**
Genel Sekreter raporunda umutsuz olsa da, çözüm olanaklarından da bahsediyor. Bu kısır döngüyü yani artan gıda ve petrol fiyatları nedeniyle oluşan istikrarsızlığı yenmek için Ukrayna orijinli tahıl ile Rusların ürettiği gübrenin dünya piyasalarına arzının şartlarının sağlanılması gerekliliği üzerinde duruyor. Bu, zaten bir anlamda savaşın fiili olarak sona ermesi demek ama nasıl olacak? Savaşın neden çıktığını hatırlayan var mı? Putin, iki ülkeyi tek halk olarak görüyordu, ancak Rusların 2014’te Kırım’ı ilhak etmesini ve Ukrayna’nın doğusundaki, Rusya sınırındaki Donetsk’te Rus yanlısı ayrılıkçılarla Ukrayna ordusu arasında yaşanan çatışmaları kim anımsıyor?
Pandemi nedeniyle üç yılda kaybettiğimiz 6.326.887 insanın anısına, fosil yakıt kullanımı, ormanların tahrip edilmesi ve aşırı endüstriyel üretimin atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunu arttırması nedeni ile ortaya çıkan iklim değişikliği, küresel ısınma ve habitat daralması gibi dünyayı tehdit eden global sorunlara eğilinmesi gerekirken, öngürülemeyen suni savaşların karmaşasında insanlık can çekişiyor.
Tüm sorunları akıl ve bilim ile çözecek torunlarımız, bugünlerde dünyayı yöneten otoritelerin hepsini aymazlıkları için lanetlenmezler umarım. Geleceğin üç boyutlu halogramik müzelerinde, yaşadığımız çağın tüm popüler liderlerinin videolarının, “insanlığa karşı işlenmiş suçlardan” dolayı mahkum edilmiş halde ibret için sergilendiğini düşünebiliyor musunuz?
Daha güzel bir dünya için umutlarımız devam ediyor.