Sen git ben geleyim...”

Sen gelince ne olacağını biliyor muyuz?

Hayır...

Aynı tüzük, aynı yöntem, sadece isim değişikliği.

***

CHP'de yaşanan budur.

Sistemi, politikaları, programı sorgulamak yerine, “Az ya da çok imza toplanmıştır. Toplayın kurultayı” demek, aslında “sistemden rahatsız değilim, koltukta benim oturmamamdan rahatsızım” demektir.

Öneri var mı? Yok.

Politika var mı? Yok.

İmza var.

600'ün şu kadar üzerinde, bu kadar altında.

***

Ve en kötüsü şudur.

Çıkıp ortaya “Ben bu koltuğa talibim. İşte programım, işte yeni tüzük taslağım. Kurultayı toplayın, bütün bu değişiklikleri yapalım. Sonra da kim kazanırsa kazansın yürüyelim” diyen de yok.

Benim adamım, senin adamın.

Perde arkasında herkesin bildiği Muharrem İnce'nin örgütlediği grup ile, Kılıçdaroğlu'nun genel merkezinin savaşı.

Kazananı bile yok.

Kaybeden ise hep CHP.

***

Ne gerek var, perde arkasından katakulli çevirmeye.

Eğer, “Ben, beni Cumhurbaşkanı adayı yapan Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşısına genel başkan adayı olarak çıkmam” sözünün anımsatılacağını düşünüyorsan boş laf.

Çünkü ona kadar neleri unuttu bu millet.

Seçim gecesi insanların umutlarını yıkan bir tek CHP Genel Merkezi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Alternatif genel merkez de paramparça oldu o gece.

Hem de bir tek SMS mesajı ile.

***

Türkiye'de insanların sola ihtiyacı var.

Sol sözlere değil, sol yaşama.

Kulluğa değil, özgürlüğe.

Biata değil, demokrasiye.

Tek adamlığa değil, ortak katılıma.

Ulufeye değil, adil paylaşıma.

Ha Kemal olmuş, ha Muharrem.

Tüzük aynı, parti programı aynı.

***

Gencecik insanlar okul bulamıyor, iş bulamıyor ve her şeyden kötüsü hayal kuramıyorlar.

Memleketin bir yarısı, diğer yarısına düşman gözüyle bakıyor.

Halkın derdi geçim, pahallılık, sağlıksız dünya.

Bütün bunları perde arkasından “gitsinler” korosuna çeviriyorlar.

***

Ve en çok söyledikleri: “Tıpış tıpış gidecek...”

Kimsenin gitmeyeceğini, kendileri otursa hiç kalkmayacaklarını bile bile.

Perde arkasından üstelik, açığa çıkmaya bile cesaret etmeden...

Türkiye'nin en çok ihtiyacı olduğu zaman.

Sen kalk, ben oturayım” demenin kime ne yararı var.

İsterseniz “eş başkanlık” getirin.

Altı ayda bir koltuğu değiştirir, ülkenin insanına bir şey vermeden ömür boyu devam edersiniz.

Önce bir perde arkasından çıkın bakalım.

Karanlıktan aydınlığa ne gördüğüne de halk karar versin.

O zaman koltuğu eve bile götürebilirsiniz.

Olmadı otel odasına, siz bilirsiniz...