Batı Anadolu'nun bereketli toprakları üzerinde yükselen, bir zamanlar kendi adıyla anılan krallığın başkenti olan Pergamon, bugün İzmir'in Bergama ilçesinde tarihe meydan okumaya devam ediyor. Sadece bir arkeolojik alan olmanın çok ötesinde, Helenistik dönemin en parlak bilim, sanat ve kültür merkezlerinden biri olarak kabul edilen bu kadim şehir, UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndeki haklı yerini koruyor.
Ancak bu kez Pergamon, gündüzleri ağırladığı binlerce ziyaretçinin ardından, gecenin derin sessizliğinde bambaşka bir misafiri, gökyüzünün sonsuz ışıklarını ağırladı. Tarihin taşlaşmış hafızası ile evrenin baş döndürücü derinliği, özel bir fotoğraf projesiyle bir araya geldi. Gecenin karanlığında, antik kentin görkemli yapıları, Samanyolu'nun fırça darbeleriyle süslenmiş bir tuvale dönüştü.
Bu sıra dışı proje, antik dünyanın mimari dehası ile modern astronomi fotoğrafçılığının sabır ve teknik bilgi gerektiren disiplinini birleştirdi. Amaç, her gün gördüğümüz ancak şehirlerin ışık kirliliği nedeniyle unuttuğumuz yıldızlar altında bu yapıların nasıl göründüğünü belgelemekten çok daha fazlasıydı.
Proje, iki bin yılı aşkın süredir aynı gökyüzünün altında sessizce duran mermer sütunların, aslında evrenin ne kadar büyük ve insanın zaman içindeki yerinin ne kadar küçük ama bir o kadar da anlamlı olduğunu hatırlatmayı hedefliyordu. Antik kent, bu proje sayesinde ziyaretçilerine sunduğu tarihsel yolculuğu, kozmik bir deneyime dönüştürerek kapılarını farklı bir algıya araladı.
Uzun pozlama: Geçmişle geleceği aynı karede birleştiren teknik
Pergamon'un gece çehresini ölümsüzleştiren bu etkileyici karelerin sırrı, uzun pozlama adı verilen özel bir fotoğraf tekniğinde gizli. Bu teknik, fotoğraf makinesinin sensörünün dakikalarca, hatta bazen saatlerce ışık toplamasına olanak tanır. Gözle görülemeyecek kadar sönük olan yıldız ışıkları, bu uzun süre boyunca sensörde birikerek parlak noktalar halinde belirginleşir. Dahası, Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki dönüşü nedeniyle, sabit gibi görünen yıldızlar gökyüzünde dairesel izler bırakır. Bu "yıldız izleri" (star trails), fotoğrafa dinamizm ve zamanın akışını simgeleyen baş döndürücü bir etki katar.
Bu tekniği uygulamak, özellikle Pergamon gibi hassas bir tarihi alanda büyük bir sabır, teknik ustalık ve planlama gerektirir. Işık kirliliğinden arındırılmış, ayın gökyüzünde olmadığı zifiri karanlık bir gece seçmek, projenin ilk ve en önemli adımıdır. Ardından, en küçük bir titreşimin bile fotoğrafı mahvedebileceği bu süreçte, ekipmanların kusursuz bir şekilde sabitlenmesi gerekir.
Fotoğraf sanatçısı, deklanşöre bastıktan sonra saatler sürebilen pozlama boyunca adeta nefesini tutarak, teknolojinin ve doğanın mükemmel uyumunu bekler. Sonuçta ortaya çıkan her bir kare, sadece estetik bir görüntü değil, aynı zamanda o gece yaşananların, sessizliğin, soğuğun ve binlerce yıllık taşların arasında evrenle baş başa kalmanın bir belgesidir.
Trajan tapınağı'nın göksel dansı
Pergamon akropolünün en tepe noktasında, tüm vadiye hakim bir konumda bulunan Trajan Tapınağı, projenin en çarpıcı karelerine ev sahipliği yaptı. Roma İmparatoru Trajan ve halefi Hadrian'a adanmış bu anıtsal yapı, beyaz mermer sütunlarıyla gecenin karanlığında adeta bir hayalet gibi parlıyordu. Uzun pozlama tekniğiyle çekilen fotoğraflarda, tapınağın görkemli kalıntıları sabit dururken, arkasındaki gökyüzü, yıldızların dairesel dansıyla hareketleniyor. Kutup Yıldızı'nın etrafında dönen yüzlerce yıldız izi, tapınağın zamana direnen duruşuyla muhteşem bir tezat oluşturuyor.
Bu fotoğraflar, adeta iki farklı zaman algısını tek bir karede birleştiriyor. Bir yanda, insan eliyle inşa edilmiş, Roma'nın gücünü ve ihtişamını simgeleyen ancak zamanla harabeye dönmüş bir yapı; diğer yanda ise milyonlarca yıldır var olan ve var olmaya devam edecek olan evrenin sonsuz döngüsü. Bir zamanlar imparatorlara tapınmak için kullanılan bu mekân, şimdi evrenin kendisinin bir tapınağına dönüşmüş gibi görünüyor. Mermer sütunların arasından sızan yıldız ışığı, tarih ve astronominin, insan ve kozmosun ne kadar iç içe geçtiğini fısıldıyor.
Asklepion'da şifa arayan yıldızlar
Pergamon denilince akla gelen bir diğer önemli merkez ise antik dünyanın en ünlü tıp ve şifa merkezi olan Asklepion'dur. Telkin, fizyoterapi, çamur banyoları ve şifalı sular gibi yöntemlerle hastaların tedavi edildiği bu kutsal alan, projenin bir diğer durağı oldu. Asklepion'un sakin ve ruhani atmosferi, yıldızlı gökyüzünün dinginliğiyle birleştiğinde ortaya çıkan görüntüler, adeta modern dünyanın yorgun ruhlarına bir şifa sunuyor. Özellikle kutsal yoldan tiyatroya uzanan sütunlu yolun, üzerinde Samanyolu galaksisinin görkemli kuşağıyla birlikte fotoğraflandığı kareler nefes kesiyor.
Bir zamanlar şifa bulmak için bu yollardan yürüyen binlerce insanın umutları ve duaları, şimdi gökyüzündeki yıldızların tanıklığıyla yeniden canlanıyor. Asklepion tiyatrosunun basamakları, sanki evrensel bir senfoniyi dinlemek için toplanmış sessiz izleyiciler gibi dururken, sahnenin üzerinde parlayan yıldızlar başrolü oynuyor. Bu kareler, Asklepion'un sadece bedensel değil, aynı zamanda ruhsal bir şifa merkezi olduğu gerçeğini, evrensel bir dille yeniden anlatıyor.
Mermer ve samanyolu: İki bin yıllık sessiz tanıklık
Projenin en temel felsefesi, Pergamon Antik Kenti'nin taşlarının dile gelip hikayelerini anlatmasını sağlamak. Zeus Sunağı'nın temelleri, dünyanın en dik antik tiyatrosunun basamakları, kütüphanenin duvarları... Her biri, inşa edildikleri günden bu yana aynı gökyüzünün altında duruyor. Büyük İskender'in generallerini de gördüler, Roma imparatorlarını da, Bergama Krallığı'nın zenginliğini de, Bizans'ın dönüşümünü de. Ve tüm bu süreç boyunca, tepelerinde her gece aynı yıldızlar parladı. Fotoğraf sanatı, işte bu iki bin yıllık sessiz tanıklığı görünür kılıyor.
Projeyi gerçekleştiren sanatçılar, "Amacımız sadece güzel manzaralar yakalamak değildi. Bu mermerlerin bir hafızası var. Biz, o hafızayı, evrenin en eski hafızası olan yıldız ışığıyla birleştirmek istedik. Bir sütunun gölgesi, binlerce yıl önce olduğu gibi aynı şekilde yere düşerken, gökyüzünde bir meteor kayıyor. İşte bu an, geçmişle anın, dünyayla evrenin kesiştiği büyülü bir andır. Biz sadece bu anın kaydını tuttuk," diyerek projenin derinliğini özetliyor. Bu kareler, izleyiciyi sadece bir antik kenti gezmeye değil, aynı zamanda kendi varoluşunu ve evren içindeki yerini sorgulamaya davet ediyor. Bu, sanat ve bilimin, arkeoloji ve astronominin muhteşem bir birleşimi olarak öne çıkıyor.