Bir araştırma şirketinin sonuçlarına göre Türkiye’de çevre duyarlılığı ikinci sırada yer alıyor. Yani bu ekonomik sorunlara, çevremizi saran savaş sarmalına rağmen biz en çok çevremizle uğraşıyoruz. Pırıl pırıl bir ülkeyiz. Çevresine saygılı ender ülkelerden biriyiz.
Aşmışız yani…
Denize bakıp bakıp hülyalara dalarak çekirdek çitleten. Kabukları olduğu gibi orada bırakan, hatta ayağımızla yayan biz değiliz. Piknik alanlarını savaş alanına çevirip bir hafta sonra “burası da ne kadar pismiş” diyen de biz değiliz. Kanalizasyonları bile tıkayacak kadar kağıdı, çöpü, pedi tuvaletlere atan da biz değiliz. Derelere attığımız şeyler sayesinde balıkları yaşayamaz hale getirenlerin bizimle alakası yok. Sokak hayvanları için doldurulan su kabını tekmeyle deviren kadın da bizim vatandaşımız değil.

ÇEVRE BİLİNCİ


Bir dönem baz istasyonlarına tepki furyası vardı. Haber merkezleri aşındırıldı.
- Alo yürüyüş yapacağız bize destek olun, haber yapacağız.
- Konu nedir?
- Bizim mahalleden baz istasyonu kaldırılsın istiyoruz.
- Bizi nereden arıyorsunuz?
- Cep telefonundan...
- Peki cep telefonu kullanınca baz istasyonuna destek olmuyor musunuz?
- Sizin gibi habercilerin…
Sonuçta “Herkes evinin önünü süpürse şehir temiz olur” mantığında düğümleniyoruz.
Çevre tabii ki önemli. Çevre katliamına karşı çıkmak da gerçekten saygın bir duruş. Ama samimiyet konusunda ciddi kuşkum var. Ben çoğunluğumuzun samimiyetsiz olduğu kanaatinde değilim.
Ama, “samimiyetsizler daha yüksek perdeden konuşuyor” derseniz?
Evet evet...