Savaşlar sonuçları açısından getirileri-götürdükleri açısından tarih boyunca hep sorgulanmıştır. Kaybedenler yitirdiklerini, kazananlar getirilerini “hanelerine” adeta

kazımışlar, ileriye dönük olarak yitirdiklerini geri almak, kazanımlarını kaybetmemek için

bir sonraki savaşın hazırlığını yapmışlardır. İlk çağlardan bu yana ‘AV’ paylaşımı, korunma

amaçlarıyla başlayan çatışmalar giderek toprak kazanmak, yeraltı ve üstü zenginliklere

sahip olmak gibi nedenlere dayandırılmıştır.

Aslında liyakatsiz liderlerin ihtiraslarının akıllarının üstüne çıkmalarından dolayı barış ve iletişim yoluyla çözümlenebilecek anlaşmazlıkların zor ve silah kullanarak istediklerini elde etmek amacından kaynaklanan bir çözüm olarak savaşlar oluşmuştur. Tarihin başlangıcından bugüne kadar geçen evrim sürecinde bunu nedenleri değişmiş, bugün dünyayı yönetmek ve uzaya hakim olabilmek noktasına gelinmiştir.

Bugün dünyanın çeşitli bölgelerinde İsrail-Hamas, Ukrayna-Rusya,Çin-Tayvan gibi bölgesel çatışmaların temelinde yatan ana nokta budur. Amerika, Rusya, Çin arasında “BAŞAT” olabilme çatışmaları, enerjiden suya, üretimden lojistiğe, yer altı kaynaklarından yetişmiş insan gücüne kadar her alanda kendini göstermektedir.

***

Doğanın intikamının yanı sıra insanlardan kaynaklanan olumsuz uygulamalarından kaynaklanan iklim değişikliği dünyanın geleceğini tehdit ederken İsrail-Hamas savaşı bazı gerçekleri gözler önüne sermiştir.

Nedir bunlar? Uluslararası güven bunalımı “PİK” noktasına ulaşmıştır. Başta BM olmak üzere uluslararası kuruluşların işlevsiz olduğu ortaya çıkmış, liyakatsiz liderlerin yeraltı yerüstü kaynaklarına sahip olma ihtiraslarını “TETİKÇİ” ülkeler kanalı ile yapmaları legalize edilmiş, demokrasinin vazgeçilmezleri olan insan hakları, özgürlük, adalet gibi kavramlar ortadan kalkmış, totaliter rejim özlemcileri radikal sağın önünü açmış, kendini dünyanın hakimi olarak gören Amerika’nın NATO’nun iki üyesi Romanya ve Bulgaristan’ı “TETİKÇİ” olarak kullanarak Balkanlar, Karadeniz, Kafkasya’da yeni çatışma arayışları içine itmiştir. Bunun gibi Pasifik, Güney Amerika, Afrika’daki din, mezhep, etnik yapı üzerine inşa edilen gelişmeler dünyanın sonunu hazırlayan kilometre taşları olarak görülmelidir.

Tüm bu gelişmeleri bir asır önce görüp bunları “NUTUK”ta dile getiren ATATÜRK’ün vizyonunun ne kadar doğru olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır.