Normal, duyarlı, aklını ve aydınlığını koruyan, aidiyet duygularını çağdaş duruşla geliştirmiş, yaşamı ve dünyayı doğru okumayı başarmış insanlardan ve yönetimlerden oluşmuş bir ülke, onu var eden Cumhuriyetin 100. Yılını kutlamaya çok önceden hazırlanırdı. Sorumluluğunu etikle, minnetini saygıyla, vefasını sahiplenmeyle gösteren her makul ülke, böylesi bir yıldönümünü salt kutlamakla yetinmezdi. Bellek ve duruş temizliği yapar, sintinesine birikmiş zehirli yorgunlukları, ihmalleri, varlığına kast eden mikropları cesaretle görür, gereği için demokratik bir kararlılıkla “Ben buradayım” derdi.
Böylesi bir duruşa sahip bir ülke, örneğin Lozan’da “Şimdi bunu imzalıyorum. Ama yüz yıl geçmeden bütün verdiklerimi geri alacak, bugünkü kazanımlarını fitil fitilburnundan getireceğim” diyen emperyalist şaklabana, 100. Yıla özgürlük ve bağımsızlıktan aldığı güçle: “Bin yıl geçse de başaramayacaksın’” der, bu keyifle 29 Ekim’i yaşardı.
Yaşıyor musun canım kardeşim? Kutlamak, neyi kutladığın bilmekle, bildiğini yaşamakla ve gelecek kuşaklara örnek olmakla mümkündür. Sen de öyle mi düşünüyorsun kardeşim?
Kadın devrimidir Cumhuriyet. Dildir, kılık kıyafettir. Eğitim ve öğretim birliğidir. Bilime, sanata, düşünceye alan açmaktır Cumhuriyet. Emektir, Hukuktur, adalettir. “Bilhassa kimsesizlerin kimsesi” olmayı başarmaktır. Temelinde kültür,yönelişinde bilim vardır. Algısını belirleyen yurttaşlık ve ulus olma bilincidir. Bağımlılığın ve tutsaklığın her türlüsünü reddetmektir Cumhuriyet.
“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, uygarlık yoludur. Uygarlığın gereğini yapmak insan olmaya yeter!” diyen irade ve kararlılıktır. Cumhuriyet, “Ne demektir bu laiklik?” diye soran yobaza, “Adam olmaktır efendi!” diyen o gür sestir. Doğaya, çevreye saygıdır. Bunu diyen başöğretmenle, kurtuluşu ve kuruluşu başaran olağanüstü kadroların, onlara savaştan barışa yoldaşlık yapan harika bir halkın imecesidir. Yalana, talana, dolana haddini bildirmektir. “Yurtta Barış, Dünyada Barış” diyen bir sesi, yankısız bırakmayan yüreklerdir.
Bunları bireysel yaşamında gerçekleştiriyor, devleti ve onu yönetenleri bu açıdan değerlendiriyor, seçimini düzeltip ülkeni incitenlerden hesap sorabiliyor musun canım kardeşim?
Yok mu, olmuyor mu, yaşanmıyor mu? O zaman Nazım Usta, şu satırları senin için yazdı:
“Kabahatin çoğu senin kardeşim!”
Çünkü sen neysen, Cumhuriyet o!