Bir halkın tarihi onlarda saklıdır. Yoksulluklar, yoksunluklar, aldanışlar aldatışlar, haramiler anlatılır onlarda. Ama kar altından gülümseyiverir çiçek, yılkılardan köpüklü kişnemelerle döner atlar, bir kelebek uyandırır uykulardan. Ninnilerin asudeliği, koçaklamaların yiğitliği, bozlakların iç çekişi, kısaca bir memleketin soluk alıp vermesidir, onca borana kışa rağmen. Sen türkülerini söyle!
Yenildiğini söylüyorlar. Ne münasebet, o umutsuzların kabullenişi, boyun eğmesi ve perişanlığıdır. Dünyada umudun, hasretin ve sevdanın ses vermesi, hiçbir dilde “yakmak” diye adlandırılmaz. O yalnızca senin türkülerine özgüdür. Tüm yeryüzü yangınlarına inat, sen türkü yak. Sen türkülerini söyle!
Maraş’ta, Sivas’ta, Ankara Garında ya da Suruç’ta, Gezi’de ya da Serez’de, alacakaranlıkta hapishane avlularında ya da İnciraltı’nda vakitsiz koparılan o gelincikler, seni bulamadıkları için senin yerine öldürüldüler. Ağlamakla tüketilecek nefesimiz, sızlanmakla geçirilecek zamanımız yok. Sen türkülerini söyle!
Tarihin galerilerinde pırıl pırıl duruyorlar. Dünü yarattılar, geleceği aydınlattılar. Onların mirasçılarıysak, miras bohçamızda olmayan tek şey teslimiyet bayrağıdır. Onların mirasçılarıysak, bize keder yasak. İnsanlık burçlarında biz vardık ve hep var olacağız. Sen türkülerini söyle!
Aldanışlar? Olacak elbette. Yanılgılar, sapmalar, esası unutup esansa vurulmalar, elbette olacak. Dostun attığı gülle kanayacak, insansızın ve insafsızın attığı okla yeniden dirileceğiz. Bizi bu gece ihbar edenin, dün sabahki merhabasına hayıflanacağız. Aşka ihanetin yarası gibi sızlayacak, döneğe dün verdiğimiz değer kalbimizde. Olsun. Hayat bizi kalbimizden öpecektir. Çünkü biz güzel olanın gergefinde, bir ömre yakışma derdindeyiz. Sen türkülerini söyle!
Yedi bölge dört iklim için söyle o türküleri. Kuruyan dereler, kederinden akıp giden dağlar, zehirlenen ovalar, kıyım kıyım yok edilen ormanlar, jiletten kafesler içindeki balıklar ve her biri hüzünden yontulmuş cümle hayvanlar, göller ve nehirler ve denizler ve gökyüzü ve dünyanın en güzel toprağı için! Zeytin, tütün, buğday ve cümle ekin cümle yemiş cümle yeryüzü nimeti, sen olmazsan onlar olmayacak, sen de savunmazsan asla yaşayamayacaktır. İşte bunun için, sen türkülerini söyle!
Sen biliyorsan, her birinde bin masal, bin öykü ve bin yaşanmışlık vardır. Ve sen biliyorsan, insanların uzaklaştırılmış, yabancılaştırılmış, ucuzlaştırılmıştır hepsine. Ve yine sen biliyorsan, onlar yoksa insan da yok. Onların senden başka kimsesi olmadı ve olmayacak. Bilmekle başla işe. Sen türkülerini söyle!
Devletin şirket, hükmetmenin zevk-ü safa, bürokrasinin kulluk, basının yalakalık, sanatın şaklabanlık, yurttaşlığın ihbarcılık, Cumhuriyetin cehalet ve cehaletten kan emicilik, ikbalin gericilik, mutluluğun kölelik, insanlığın insanlıktan vazgeçiş, yurtseverliğin tarihi inkâr, milliyetçiliğin omurgasızlık, dindarlığın yobazlığa hizmet, umudun boyun eğmek, kalbin teslimiyet, beynin süngerleşme, yarının dilencilik olmadığını bu ülke mutlaka öğrenecek. Bunu mutlaka başaracağız, çünkü başka ülkemiz yok! Sen türkülerini söyle!
İşte o zaman boşuna yazılmamış olacak onca yazı, roman ve şiir. İşte o zaman, tek beklentisi senden gelecek yankı olan onca şair, yazar, oyuncu ve sanatın cümle emekçisi, boşuna çabalamadığının huzurunu duyacak. Bilim ve akıl ve insan ve onun mutlak gelecek güzel günleri için, her şeye rağmen dirsek çürütüp emek verenler, “boşuna yaşamadık” diyecek. Sen türkülerini söyle!
Bu çağrı, Ahmet Telli’nin, Konstantin Simonov’un ve nicesinin yapıtlarından yola çıkılarak yazıldı. İnanılmaktadır ki, o türküyü mutlaka söyleyecek, hayata dönüştüreceğiz. Biz türkülerimizi söyleyelim. Çünkü bu ülkenin türkülerinden ve bizden başka kimsesi yok!