Özge Uyanık /
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Belediye-İş Sendikası arasındaki kritik görüşmeden uzlaşı çıkmadı. Başkan Tugay, ekonomik sıkıntıları gerekçe göstererek işten çıkarmaların kaçınılmaz olduğunu söylerken Belediye İş Sendikası’ndan da açıklama geldi.
Belediye İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul Sendika binasında şu açıklamaları yaptı:
“Değerli arkadaşlar, bu sabah Sayın Başkan'la bir görüşme yaptık. Oradan başlayayım. Bu görüşme ne bizim isteğimizle ne de Başkan’ın isteğiyle gerçekleşti. Bir ara bulucu sayesinde yapıldı. Biraz sonra isterlerse yine görüşürüz, yarın da görüşürüz. Bizde küskünlük, dargınlık olmaz.
Sonuçta işveren yani belediyeyi yönetenler var; bir de çalışanlar, yani bu kentin yaşamı için gereken hizmetleri yerine getirenler. Biz de bu hizmetleri veren kesimiz.
Bugüne kadar sosyal medyada, basında konuşulanların ve arkadaşlarımız hakkında söylenenlerin çoğu yanlış bilgilerle, ithamlarla dolu. Sanki arkadaşlarımız İzmir halkının önüne atılıyor, hatta Türkiye’nin önüne.
Bu rakamlar doğru değil. Biraz önce Sayın Başkan’a da söyledim. Anlatmaya çalıştım. Seçimden hemen önce bu toplu iş sözleşmesi yetkisi 5 Aralık’ta alınmış. Yine söyledim, Başkan’la da paylaştım: Bu sözleşmenin 60 günlük bir süresi var. Bu sürede ya sözleşmeyi tamamlarsın ya da arabulucuya gidersin. Arabulucudan sonra da 60 günlük bir süre daha var. Bu süreçte greve çıkarsın ya da sözleşmeyi tamamlarsın.
Bu sözleşme pratikte üç saatte, üç günde bitecek bir şeydi. Ama dört ay sürdü, tüm uğraşımıza rağmen masa dağıldı. Sayın Başkan geçmiş yönetime ithamda bulunuyor. Ben geçmişi savunmuyorum, doğruyu savunuyorum.
Biz greve çıkmalıydık. Ama bitmesi için sabırla çalıştık. Büyük bir eylem de yapmadık, sadece vurgu yaptık. Buna rağmen seçim zamanı bize ithamlar geldi: ‘Bize seçim mi kaybettirmek istiyorlar?’ dediler. Öyle bir derdimiz asla yok. Dört ay uğraşmışız. Önü seçim, arkası seçim... Biz bunu fırsatçılık olarak görmedik, ayıp sayarız. Biz bir emek örgütüyüz. Uluslararası toplantılar, fuarlar, seçimler... Bunlar üzerinden eylem yapmayı doğru bulmam. Ayıp sayarım. Ama yapılması gereken bir şey var: Ya bu sözleşme geçecek, ya grev kararı alınacak. Ya da yetki düşecek.
Şimdi bize itham ediliyor. Greve çıksak ‘Seçim var, bilerek yapıyorlar’ deniyor. Ama biz sözleşmeyi bitirmek istiyoruz. Bir hafta önce, ‘Niye bu sözleşme şimdi bitti?’ dediler. Hadi başka partiden belediye olsa yine anlarım. Ama aynı partiden belediye başkanları.
Geçmiş dönemler de aynı partiden. İç anlaşmazlıklar yüzünden işçiyi cezalandırmak neden? Arkadaşlarımızın suçu ne? Sayın Başkan, bir hafta önce siz de Karşıyaka Belediyesi'nde başkandınız. Orada da sözleşmeyi seçimden bir hafta önce bitirdiniz. Büyükşehir adayı olacağınız da belliydi. Niye sonraki belediye başkanına bırakmadınız? Karşıyaka’da yapılan doğruydu da, Büyükşehir’de yapılan yanlış mı? İki madde var: İşe devam primi ve teşvik primi. Bunlar iyi niyetle sözleşmeye konmuş maddeler. Üstelik bir hafta önce değil, 2005’ten beri var. Belki daha da eskiye gider. Her şey belgeyle kanıtlı burada. Ben siyasi söylem peşinde değilim. Ben bir emekçiyim. Arkadaşlarım da öyle. Kim emekçiye haksızlık yaparsa onun karşısındayım. Emekçi haksızlık yapmaz. Günü kurtarmak için yalan yanlış konuşmaz. Böyle bir derdimiz yok.
Bizim tek derdimiz, arkadaşlarımızın çocuklarına, evine ekmek götürmesini sağlamak. Onların ekmeğine sahip çıkmak.”
MAAŞ BORDROLARINI PAYLAŞTI
Başikan Tugay'ın "80 bin lira alıyorlar" açıklamasına bordrolarla cevap veren sendika başkanı Yurdakul rakamları açıkladı:
"Belediye-İş üyesi işçilerin en düşük maaşı seksen küsur bin lira, seksen bir bin lira diyorlar. Kayıtlar sizde de var, bizde de. Hatta sizlere de gösterdiler. Kamuoyuyla da sürekli paylaşılıyor. 'Eylül ayında yapılacak artışla bu maaş yüz otuz bin lirayı bulacak” deniyor. Bakın, bir kez daha söylüyorum:
'En düşük işçi maaşı bugün seksen bir bin lira, dokuzuncu ayda yapılacak artışla da yüz otuz bini bulacak' diyorlar. Kendisi söylüyor bunu. Değil arkadaşlar. Beni İzmir’den arayanlar oldu, basın mensuplarıyla telefonda konuştum. Ben de onlara söyledim:
“En düşük maaş 55 bin lira ile 65 bin lira arasında değişiyor.” Nedir bu fark? En düşükten en yükseğe dört grup var: Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü grup. Başkan, en düşük maaşı seksen küsur deyince, biz en düşükten başladık. İşte bordrolar” diyerek rakamları paylaştı.
Yurdakul rakamları paylaşmasının ardından şöyle devam etti:
“Şimdi soruyorum, seksen bin nerede kardeşim? Size bir şey daha söyleyeyim: Kesinti toplamı 19.096 TL. Ama bunu da maaşa eklerseniz bile, Sayın Başkan’ın söylediği gibi 80 bin olmuyor. Biz zaten bu ülkede vergi adaletsizliğiyle savaşıyoruz. Ben konfederasyonları da bu konuda eleştiriyorum. Çünkü vergi yükü emekçilerin sırtında. Çalışanların omzunda ağır bir yük var. Tamam, bu doğru. Ama bir işçi ay başında bankaya gittiğinde maaşını çeker, bakkala, markete, kiraya, çocuğunun okuluna, kırtasiye giderlerine, vergilere harcar. Önemli olan onun eline geçen paradır. Siz de sorun arkadaşlarınıza: “Sizden ne kesiliyor, neden kesiliyor?” desek çoğu bilmez. Bilmek zorunda da değiller. Onların bildiği tek şey, “Elime ne kadar maaş geçiyor?” Biz de bunu söylüyoruz. Yok efendim giydirilmiş maaşmış, yok brütmüş, yok şuymuş buymuş… Ya arkadaşlarımızın eline geçen paraya bakın. “Sen 130 bin alıyorsun” deniyor, Sayın Başkan böyle söylüyor. Sevgili Başkanım, size bir teklif yaptım: Dediniz ki, “Eylül ayında, yani 9. ayda artışla birlikte maaş 130 bin liraya çıkacak.” Ben de diyorum ki, “Tamam, bunu Türkiye kamuoyu da duysun.”
130 bin mi olacak? Neye göre hesapladınız?
Bizim Eylül ayında artışımız 6 aylık olacak, ama TÜİK verileri bile ortada yok. Ne geleceği belli değil. Tahmin edebiliriz ama kesin bir şey yok. Nasıl hesapladınız da 130 bin liraya çıkıyor? Varsayalım yüzde 15 geldi. Üzerine ben 5 puan da cebimden verip, sonra geri alacağım. 130 binden düşeceğim yani. Bunu da arkadaşlarımla paylaşmadan önce Sayın Başkan’la görüştüm. Eğer diyorsanız ki “Eylül ayında maaş 130 bin olacak,” Ben de diyorum ki “Bu artıştan feragat edin, ben de protokolü yapayım. Hepinizin ve İzmir halkının önünde.” Bu önerimi Ankara’da da dile getirdim. Oradakiler “Doğru söylüyorsun” dediler. Ama Başkan kabul etmemiş. Ama şunu da söyleyeyim: Sayın Başkanımızın bir konuşması var. “Bankamatik çalışanı var” demiş. Ben “bankamatik” kelimesini hayatımda kullanmadım. Kullananları da doğru bulmam. Ben sadece dedim ki: “Çalışmayan varsa tespit edin.” Çalıştıran sensin, işveren sensin. Çalışmayan biriyse, bu kişi çalışarak değil çalışmayarak diğer çalışanı sömürüyordur. Böyle birini ben savunmam. Kimseye haksızlık yapmadan, gerçekten çalışmıyorsa, ilk imzayı ben atarım. Bunu her zaman söyledim. Şimdi de aynı noktadayım. Biz emekçiyiz, emeği savunuyoruz. Alın teri dökenin yanındayız. Alın teri dökmeyeni, çalışmayanı aynı kefeye koymayız. Yine öneride bulundum: Emekliliği gelenleri teşvik edelim. Arkadaşlar bu konu adliyelere taşınacak. Belediyeye büyük yük getirecek. Sadece vekâlet ücretleri bile 30 bin lira. Başkan “1080 kişi,” “1100 kişi,” “1030 kişi” diyor. Hadi diyelim 1030 kişi olsun. Sadece vekalet ücretinden söz ediyorum, dosya masrafı dahil değil. Bu davalar mahkemeden dönerse, işe başlatmazsanız, yasal olarak dört ila sekiz aylık maaş tazminatı doğar. Yani Eylül’deki enflasyon artışı bunun yanında hiçbir şey. Ama Sayın Başkan neye inat ediyor bilmiyorum. Ben bin kişi atarsam İzmir’in ekonomisi zarar görür,” diyor. Bunu not düşmek için söylüyorum. Başkan diyor ki, “Benden önce İzmir Belediyesi’nde 26 bin işçi vardı. Şimdi 38 bine çıkmış. “Bunun 9 bini çalışmıyor” diyor. Ben de dedim ki, bizim zaten toplam üye sayımız 5 bin. Bunu bize niye söylüyorsunuz ki? Ve Sayın Başkan diyor ki:“Evet, işten çıkaracağız ama kimseye haksızlık yapmayacağız.” Ben de aynı şeyi söylüyorum. Çalışmayan varsa, suistimal eden varsa biz bunu savunmayız.
Toplantıda bir şey daha söyledi: “İçlerinde hırsızlık yapan var, evime eşya getiren var, esnafla iş birliği yapan var.”
Varsa böyleleri, ücret yüksek diye kamuoyunu yanıltmayın. Savcılığa bildirin ki biz de inanalım. Kimseye haksızlık yapılmadığı sürece altına ben imza atacağım. Yine aynı yerdeyim.”
Bizi sokağa çıkmaya mecbur bıraktılar
Belediye-İş Genel Başkanı Nihat Yurdakul, 1 Temmuz’da Egemenlik Binası önündeyiz. Bizi sokağa çıkmaya mecbur bıraktılar. Bu iş öyle kolay değil. Sadece İzmir’le sınırlı kalmaya Türkiye’deki iller de buna dahil olacak. Çocuklarımızın geleceğine saldırı olursa hayatlarımızı bile önemsemeyiz” dedi.