Ülkemin gündemi her zamanki gibi yoğun. Kutuplaştırılan, ötekileştirilen, fakirleştirilen yurdum insanları yorgun ve bezgin. Dünyanın da bizden kalır yanı yok. Sanki hep birlikte bir uçuruma doğru yuvarlanıyoruz. Ve artık buna dur demek gerekiyor. Her ne kadar ticari bir oyun olsa da yaklaşan 14 Şubat'ta belki bu durumu lehimize çevirebilir, küresel sermayenin kurgusunu belki kendi silahlarıyla durdurabiliriz. Nasıl mı?
Tabii ki 14 Şubat'tan başlayıp birbirimize olan sevgimizi hiç usanmadan her gün dile getirerek. Aynı zamanda, üzerinde yaşadığımız toprakları ne kadar çok sevdiğimizi, üzerimizde dalgalanan bayrağa nasıl bağlı olduğumuzu birbirimize anlatarak. O bayrak değil midir ki şehitlerimizin akan kanları sayesinde göndere çekilen, o bayrak değil midir ki bizi tek çatı altında birleştiren? Önce en yakınlarınızdan başlayarak onlara onları ne kadar çok sevdiğinizi söyleyin, sonra çevrenizdekilere, sonra alışveriş yaptığınız insanlara, sonra belki hiç tanımadıklarınıza. Hatta söylemekle de kalmayın onlara mektup yazın. Bugünlerde kimse kimseye mektup yazmıyor. O yüzden kağıdın yüzü asık, kalemin beli kırık, yürekler güzel sözcüklere aç. Hepimiz "like" peşindeyiz. Gerçek cümlelerden ve kalp çarpıntılarından yoksun kaldık.
***
Aslına bakarsanız benzer bir şey İtalya'da yapılıyor. Shakespeare'in ünlü kahramanı Jüliet'in Verona'da bir evi olduğuna inanılıyor. Ve bu evi her yıl ziyaret eden binlerce kişi aşkını ölümsüzleştirmek için hiç tanımadıkları Jüliet'e mektup yazıyor.
Hadi sevgilisi olan yazıyor ama benim gibi sevgiliniz yoksa ne yapacaksınız? Mektubunuzun sahibi hiç tanımadığınız biri de olabilir. Sizi bilmem fakat ben ilk mektubumu gelecekteki sevgilime yazmak istedim. Okumak isterseniz yazdığım mektup aşağıdadır... :)
***
"Merhaba sevgili,
Aslında tanıyorum seni. Usul usul yaklaşan bir kedinin ürkekliğinde görmüştüm, denizi sahiplenen bir martının bakışlarında, seyrine daldığım gün batımının gökyüzündeki yansımasında, ince belli bardaklarla yapılan dost sohbetlerinin en tatlı noktasında. O yüzden hiç yabancı gelmedin bana. Sanki, 40 yıllık bir mazinin iki güzide kahramanıyız ve birbirimize varmak için yola çıkmışız.
Bekledim... Takvimin ve saatin seni göstermesi için. Bekledim... Kapıdan girdiğinde "İşte, o geldi!" demek için. Bekledim... Güler yüzünün yarınımı aydınlatması için. Bekledim... Seninle yeniden doğmak için...
Eminim; yaraların var, kırgınlıkların ve küskünlüklerin de var. Farkındayım; cennet bahçelerinden çıkıp gelmedin, masallardan düşmedin, kanatlarını bir yerlerde bırakmadın. Ayaklarının üzerinde kalıp, dik durmak için çabaladın onca yıl. Ve yine eminim senin de derdin sadece sevilmek, saygı görmek, güvenmek ve bir aile olmaktı.
Şimdi birbirimizin yükünü hafifletmeli, yaşantımızı kolaylaştırmalı, kalan zamanı en iyi şekilde ağırlamalıyız. Biliyorum "bize" varırken yine yorulacağız ama birbirimizin varlığından güç alacağız. Bil ki, özlemim büyük. Çünkü üstesinden gelmek için çalışsam da sensizlik derin boşluk yarattı. O karanlık yoksunlukları; yüzündeki bin bir anlamla, gülüşlerinle, dokunuşlarınla ve seni anlatan kelimelerinle doldurmak için sabırsızım. Seni her gün yeniden keşfetmeye hazır bir gezgin gibi ruhunun coğrafyalarında, mantıksız haritalar eşliğinde dolaşacağım için de heyecanlıyım.
Beni ben olduğumdan dolayı kabul ettiğin için, varlığına varlığımı kattığın için çok mutluyum.
Hoş geldin hayatıma!"
--------------------------------------------
Umuda giden yol
Dün, İzmir Tarihi Havagazı Fabrikası'nda iyilikler ve güzelliklerle dolu kalplerin heyecanına ortak olduk. Sevgili Aytaç Bülbül'ün organize ettiği ve tüm geliri lösemili çocukların tedavisinde kullanılmak üzere Kan Ordusu Derneği'ne bağışlanacak olan karma fotoğraf sergisinin açılışındaydık. Daha önce de hazırladığı farklı sosyal sorumluluk projelerinden tanıdığımız Aytaç Bülbül, 6.'sı yapılan sergiye yaklaşık 80 fotoğrafçının eserleriyle katıldığını söyledi. Sergi, 17 Şubat'a kadar açık kalacak.