İstanbul'da yenilenen seçimi yine Ekrem İmamoğlu kazandı.
Seçimin ardından verilen mesajlar üzerine yapılan yorumlarda “birlik beraberlik” ile siyasette “yumuşama” vurgusu vardı.
Toz pembe tablolar çizildi.
Ayrıştırma, ötekileştirme dili reddedildi.
Daha seçimden bir gün önce karpuz gibi ikiye yarılmaya çalışılan toplum biz değildik sanki.
Biraz hafızamızı tazelemeye ihtiyacımız var.
16 Nisan 2017 referandumu.
Türkiye neyi oyladı?
***
Meclis'in, denetim yetkisi araştırma, genel görüşme, meclis soruşturması, yazılı soru yoluyla sınırlandırıldı.
İktidarın istemediği konuda denetim yapılması imkansız hale geldi.
Bakanlar kabine dışından atandı.
Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişiğinin kesilmesi şartı kaldırıldı.
Başbakanlık kaldırıldı.
Cumhurbaşkanına yardımcılarını ve bakanları atama yetkisi verildi.
Cumhurbaşkanına üst düzey kamu yöneticilerini atama ya da görevden alma hakkı verildi.
Cumhurbaşkanına yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarma yetkisi verildi.
Cumhurbaşkanına OHAL ilan etme yetkisi verildi.
Cumhurbaşkanına bütçe yapma yetkisi verildi.
Yükseköğretim Kurulu'nun, üniversitelerce seçilen adaylar arasından cumhurbaşkanınca atanan üyeler ve cumhurbaşkanınca doğrudan seçilen üyelerden oluşması hakkı verildi.
Hakimler ve Savcılar Kurulu üye sayısı 13’e düştü.
Adalet bakanı ve müsteşarının doğal üye olacağı kurulun dört üyesini cumhurbaşkanı, yedisini seçme yetkisi meclise verildi.
Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 15’e indi.
Üyelerin üçünü meclise, geriye kalan 12 üyenin ise atama yetkisi ise Cumhurbaşkanı'na verildi.
***
Bunca yetkiyle donatılmış, partili Cumhurbaşkanlığının kabul edilmesi ile birlikte Türkiye'de iki yıl içinde neler yaşandığını anımsıyor musunuz?
İktidar gibi düşünmeyenlerin terörist denilerek içeri atıldığını?
Vatandaşın oyu ile seçilmiş belediye başkanlarının bakanlık kararı ile görevden alınıp, yerlerine kayyum atandığını?
Seçilmiş siyasilerin konuşmaları nedeniyle terör örgütü üyesi suçlamasıyla tutuklandığını, yargılandığını?
Muhalefet etmenin soruşturma açılmak demek olduğunu?
Trabzonlu isen Rum, Kürt isen terörist, muhalif isen bozguncu, anarşist olduğu?
Topal ördeği anımsayabildiniz mi?
Peki tehditleri, hakaretleri?
Yalanları, kurmaca manşetleri, aşağılayan dili?
Şimdi siz bunca olan bitenden sonra, “Cumhurbaşkanı aslında çok iyi, ama çevresindekiler kötü” sözlerinin doğru olabileceğine inanabiliyor musunuz?
Siyaset dilinin partili Cumhurbaşkanının katkısı olmadan nefret diline dönüşmesinin mümkün olduğunu mu söylüyorsunuz?
İktidar partisinin tek bir üyesinin bile tepeden onay almadan saldırması mümkün mü diyorsunuz?
O zaman hakikaten safsınız.
***
Görün bakın iki haftayı bulmaz.
Dil eski dile döner, kişiler kendi yerlerine otururlar.
16 Nisan 2017'den öncesine dönmek mümkün mü?
Bence de değil...