Teknoloji devi Apple, dünyaya 'Farklı Düşün' çağrısında bulundu...
Nike, yaş, cinsiyet veya fiziksel uygunluktan bağımsız olarak, 'Sadece Yap’ diyerek insanları spora teşvik etti.
Garanti Bankası, ‘Başka Bir Arzunuz?’ diyerek müşterilerini ikna etti.
Lassa mesela, lastiklerinin verdiği güveni şöyle ifade ediyor; ‘Sağlamsa Lassa!’
Yıllar geçtikçe, bu tanınabilir sloganlar, her şirketin pazarda nasıl iletişim kurduğu ve kendini nasıl tanımladığına dair tonu belirliyor. Bu sloganlar, sadece birkaç kelimeyle yıllardır bir hikaye anlatıyor ve müşterilerinin algısını yönetiyor. Gelişen markalar, verdikleri bu mesajlara yıllardır sıkı sıkıya bağlı.
Marka hikayeniz; özünde, bir marka olarak kim olduğunuzun, ne yaptığınızın ve neye inandığınızın hikayesidir. Hikaye anlatımı iletişimin en eski, en güçlü yollarından biridir. Hikaye anlatımı, sadece çocukluktan itibaren okuma, dinleme ve anlatma gibi hikâye çeşitlerine alışık olunduğu için değil, aynı zamanda daha kolay hatırlandığı, rasyonel argümanlar, istatistikler ya da gerçeklerle karşılaştırıldığında daha etkileyici ve inandırıcı olduğu için de en eski ve en güçlü iletişim biçimlerinden biridir.
Hikaye, markaların güçlü bir iletişim kurması ve çok sesliliği bozması için en güçlü yollardan biri olarak öne çıkıyor.
Neden mi?
• Duygusal bir iletişim biçimidir: Hikaye bizi içine çeker ve empatik tepkilerimizi tetikler.
• Akılda kalıcıdır: İyi bir hikaye, büyük ölçüde o an yaşadığınız duygusal tepki sayesinde aklınızda kalır.
• Kişiseldir: Hikaye, samimi bir iletişim biçimidir. İlgili olduğunda ve doğrudan sizinle konuştuğunda, görüldüğünüzü ve anlaşıldığınızı hissettirir.
İnsanların ilgisini çekebildiğinizde, onlarla paylaşılan değerler üzerinden bağ kurabildiğinizde veya markanız ile hedef kitleniz arasındaki engelleri yıkan harika hikayeler anlatabildiğinizde, markanızı rakiplerinizden daha heyecan verici hale getirirsiniz.
Tüketiciler, bu sayede şirketlerle duygusal bir bağ kurabilir. Etkili şekilde hikaye anlatımını başaran şirketler, müşterilerin uzun vadeli desteğini ve sadakatini artırmaya yardımcı olan kalıcı bir izlenim bırakır.
***
Güzel düşünce ama yeter mi?
Yakın zamanda sosyal medya hesaplarında gezinirken Buzdağı Su markasının yapmış olduğu bir farkındalık kampanyası önüme düştü. Buzdağı Su yaptığı açıklamada, “Her yıl milyonlarca çocuk, önlenebilir nedenlerle hayatını kaybediyor. Bu trajedilere dikkat çekmek için ürünlerimizde geçici olarak siyah kapak kullanıyoruz. Siyah kapaklarımız, çocuk ölümlerine karşı sessiz bir çığlık. Siz de bu farkındalık hareketine destek olabilirsiniz. Birlikte çocuklarımızı geleceğini koruyalım.”
Buzdağı Su markasının burada tam olarak neye dikkat çekmek istediğini açıkçası anlayamadım. Önlenebilir çocuk ölümleri derken, hastalıklardan meydana gelen çocuk ölümlerinden mi bahsediliyor? Çünkü şu an ülkenin gündemi Narin’in katledilmesi. Çocukları kötülüklere karşı koruyabilsek zaten tüm ölümleri engelleyeceğiz. Bunu kim istemez ki?
Hazır gündem oluşmuşken biz de bir sosyal sorumluluk projesi başlatalım ve tüketicilerin hafızasına bu şekilde yer edinelim şeklinde ele alındığını düşündüm, proje ilk önüme düşünce. Projenin sağlam bir zemine oturması için belki de projeden elde edilecek gelirin, çocukların yararına bir vakfa bağışlanabileceğini düşünüyorum. İşte o zaman tüketicinin zihninde farklı algılanacaktır. Belki de bir sonraki hamle bu bağış meselesi olacaktır ya da Buzdağı Su, gelen geri dönüşlerin ardından böyle bir karar alacaktır.