Türkiye Erkek Basketbol Takımı, EuroBasket’te final oynayarak ikinci oldu ve ülkemize büyük bir gurur yaşattı. 12 Dev Adam bir kez daha sahada mücadele gücü, karakteri ve takım ruhuyla hepimizi ayağa kaldırdı. Bu başarı, yalnızca sporun değil; toplumsal birlikteliğin ve aidiyet duygusunun da en güçlü örneklerinden biri oldu.

Sahada alkışı hak eden yalnızca oyuncular değildi. Bir tebrik de Garanti BBVA’ya gitmeli. Çünkü sponsorluk, yalnızca bir “bütçe aktarımı” değil; aynı zamanda uzun vadeli bir bağlılık, marka&sportif değer bütünleşmesi ve kurumsal kimliğin bir yansıması... Garanti BBVA, tam 25 yıldır milli basketbol takımının yanında durarak bu kavramın en somut örneğini veriyor.

Yönetimler değişti, marka ismi değişti, hatta ülkenin ekonomik konjonktürü defalarca dalgalandı ama Garanti’nin desteği hiç kesilmedi. Bu tutarlılık, pazarlama ve iletişim literatüründe sıkça vurgulanan “marka sadakati” kavramının kurumsal düzeydeki en güçlü yansımalarından biri. Sponsorlukta süreklilik, tüketici zihninde markaya karşı güven, istikrar ve aidiyet duygusu oluşturur.

Nitekim dün geceki finalin ardından milyonlarca paylaşımda yalnızca “12 Dev Adam” değil, aynı zamanda “Garanti” isminin de yer alması tesadüf değil. Bu, salt finansal değerle ölçülemeyecek; ancak marka iletişiminde “algılanan değer” kavramıyla açıklanabilecek bir kazanım olarak öne çıkıyor.

Bu noktada, sporun iletişim gücünü de ayrıca vurgulamak gerekir. Spor, yalnızca bir rekabet alanı değil; aynı zamanda toplumsal hafıza ve duygusal bağ inşasının en güçlü platformlarından biri... Literatürde “duygusal marka bağlılığı” olarak geçen bu durum, markaların spor aracılığıyla tüketicilerin hayatına kalıcı bir yer edinmesini sağlar. Coca-Cola’nın olimpiyatlardaki 100 yılı aşkın varlığı, Nike’ın Michael Jordan’la kurduğu stratejik ortaklık ya da Red Bull’un ekstrem sporlardaki konumlanışı hep bu bağlamda değerlendirilebilir.

Dolayısıyla Garanti BBVA örneği, Türkiye’de sponsorluk stratejilerinin nasıl bir “iletişim vakası” haline gelebileceğini bize gösteriyor. Sponsorluk başarısı yalnızca medya görünürlüğü ya da kısa vadeli PR etkileriyle ölçülmez; asıl başarı, markanın spor kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelmesidir.

Bugün markalara düşen görev, günübirlik reklam yatırımlarından ziyade uzun vadeli, sadakate dayalı sponsorluk modelleri inşa etmektir. Çünkü sporun gücü, yalnızca skorlarla değil, duygularla ölçülüyor. Ve markalar, bu duyguların bir parçası olduklarında gerçek anlamda “kazanan” oluyorlar.

Tebrikler 12 Dev Adam…

Tebrikler Garanti BBVA…

Ve tebrikler, sporun iletişim gücüne inanan herkese!