M çiçeği enfeksiyonu çok konuşuluyor ama Türkiye’nin asıl sorunu leyişmanyaz. Yakın geçmişte az sayıda köpek ve insan Leishmania cinsi parazitle enfekte iken, çok sayıda sığınmacının hiçbir sağlık kontrolünden geçmeden ülkemize girmesiyle, iç organ ve/veya deri tutuluşuyla seyreden leyişmanyaz olgularının sayısı katlanarak arttı.
Sayılar açıklanmıyor, halının altına süpürülen sorun giderek büyüyor. Havaalanındaki yolcularda M çiçeği taraması yapan yetkililerin, çok sayıda enfeksiyon barındıran sığınmacılara herhangi bir tarama ve tedavi uygulamamış olması büyük çelişki…
Çok sayıda köpek leyişmanyaz nedeniyle ölürken, yakarca (tatarcık, kum sineği) denen minik sineklerin sokmasıyla enfekte olan insanlarda tüm kan hücre sayısı düşünce, yanlışlıkla kan kanseri tanısı konabiliyor. Tedavi edilmediğinde özellikle çocuklar için ölümcül olan iç organ leyişmanyazı giderek yayılıyor. Köpeklerdeki durumu araştıran bazı çalışmalar başlatıldı ama insanlara yönelik kapsamlı bir araştırma yapıldığını ne yazık ki duymadım. Tanıya yönelik basit ve etkili yaygınlaştırılmış bir yöntem olmasa da, bunu kısa zamanda geliştirebilecek çok sayıda nitelikli bilim insanımız mevcut. Çok önemli bir sorun da insanlarda ve köpeklerde leyişmanyazın tedavisinde etkili ilaçların Türkiye’de bulunmaması. CHP Genel Başkanı Eczacı Özgür Özel’i, bu sorunun çözümüne önemli katkı sağlayabileceği düşüncesiyle, göreve davet ediyorum.
Kendilerini ‘gelişmiş’ olarak niteleyen ülkeler, kendileri için risk oluşturmayan enfeksiyonları önemsemezler. Örneğin her yıl, çoğu çocuk, yaklaşık yarım milyon insanı öldüren sıtma enfeksiyonu umurlarında değildir; çünkü bu enfeksiyonu bulaştıran sivrisinekler ülkelerinde yoktur. Ama ülkeleri için küçük de olsa bir risk oluştuğunda, M çiçeği enfeksiyonunda olduğu gibi, ortalığı ayağa kaldırırlar.
Maymunlardan değil, kemirgenlerden bulaşmasına rağmen ‘Maymun çiçeği’ olarak yapılan adlandırmanın neden ‘ırkçı’ bulunup, değiştirildiğini merak edenler için bir anımı paylaşayım: Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bizi konuk eden harika insanın bir arkadaşının evindeki sohbet sırasında, ev sahibi bana “Şuradaki maymunları görüyor musun?” diye sordu. Gösterdiği yerde iki zenci insan vardı; çok kızmıştım ama tatsızlık olmasın diye sustum. Irkçı ‘hayvanların’ zenci insanlara ‘maymun’ yakıştırması yaptığını böyle öğrenmiş oldum.
Hastalarla veya kullandığı eşyalarla doğrudan temas veya enfekte kemirgenlerin ısırmasıyla bulaşması nedeniyle, M çiçeği enfeksiyonunun hızlı yayılması söz konusu değil ve sıklıkla hafif seyrediyor. Bu nedenle farklı sinek türleriyle bulaşan ve çok daha hızlı yayılabilen Batı Nil Humması gibi yeni enfeksiyonlar ile leyişmanyaz, sıtma gibi eski enfeksiyonlar Türkiye açısından çok daha büyük risk taşıyor.
Sığınmacıların gelmesiyle yaygınlaşan ve kullanılan birçok ilaca direnç geliştirdiği için tedavisinde ciddi sorun yaşanan uyuz bile M çiçeğinden çok daha önemli, Türkiye için. Neyse ki imdada en eski ilaç olan ‘kükürtlü pomad’ markası yetişti de dirençli olguları tedavi edebiliyoruz. Sığınmacılarla artışa geçen tüberküloz ve kızamık da son derece önemli, çocuk felci bile hortlayabilir, çünkü ‘aşı karşıtlığı’ adlı çok tehlikeli hastalık (!) da giderek yayılıyor. Kars’taki bir mahkeme, bebeklerinden topuk kanı aldırmayan aileye yönelik Sağlık İl Müdürlüğü’nün ‘çocuğun sağlık tedbirlerinin alınması’ talebiyle yaptığı başvuruyu reddetmesi ve reddederken tıp doktoru olmayan, aşı karşıtı ve alternatif tıpçı, Aidin Salih’i referans göstermesi çok düşündürücü… M çiçeğine karşı ABD’de geliştirilmiş, 2019’da onaylanmış aşının temelinde 1930’lu yıllarda, Atatürk Türkiyesi'nin Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde geliştirilmiş Ankara suşunun bulunması, aynı yıllarda bu enstitüde verem, kuduz ve çiçek aşıları ile kuduz serumunun üretimine başlanmış olması daha da düşündürücü!
Neredeeen, nereye!