Türkiye; tuhaf haberler ülkesi. Bu ülkede hemen her gün sizi şaşırtacak bir olay mutlaka yaşanır. Dolayısıyla hepsini hafızada tutabilmek mümkün olmaz.
Ama bazı olaylar vardır ki; unutmazsınız, unutamazsınız. İçinizde bir yerlere dokunur; sizinle kalır.
Baklava çalan çocukları hatırlar mısınız mesela?
Gaziantep'te 10 Ağustos 1997 gecesi ünlü bir baklavacı dükkanına kapıyı kırarak giren 4 çocuk, baklavayla antepfıstığı çalmıştı. O çocuklar 9 yıl hapis cezası almıştı. Çocuklardan üçü olay tarihinde 18 yaşından küçük oldukları için cezaları 6 yıla indirilmişti.
Ben bu olayı unutamam mesela.
Fakirlik işte; parayla alamamış. Ama can bu, çekmiş. Gencecik çocuklar, “Ne olur biz de tadına baksak” diye düşünmüş. Türk adaleti de karşılık olarak “hırsızlık hırsızlıktır” demiş ve yapıştırmış 9 yıl cezayı. 9 kocaman yıl. 1 dilim baklava uğruna değişen hayatlar.
Adalet kavramı böyle bir şey mi? Nedenine niçinine bakmaksızın siyah ve beyaz mı her şey?
Adalet dediğin merhametin zıt anlamlısı değil ki, birinin olduğu yere diğeri uğramasın.
***
“Hayvanlarla ilgili yazardı bu kız, ne oldu ki” diye sorduğunuzu duyar gibiyim...
Bu olayı bana hatırlatan bir haber okudum geçen gün. Muğla'nın Bodrum ilçesinde süpermarketten sucuk çalan kediyi ceza olarak kafese kapatmışlar. Yetmemiş, kafesi arka bahçeye koyup, üzerine de “kamera ile izleniyor, ellemeyin” diye yazmışlar.
Hayvansever personel, zavallı kedinin kafes içinde, çıkmak için çırpındığı görüntüleri cep telefonu ile kaydedip Bodrum Hayvan Hakları Derneği'ne yollayınca minik “sucuk hırsızı” 48 saatin sonunda kurtuldu.
Ülkem insanına akıl fikir duası ediyorum sık sık. Nasıl etmeyeyim?
Yahu, kedi bu, kedi. Küçük bir çocuk gibi düşünün hayvanları da. Çünkü, inanın öyleler.
Karnı acıkmış “çocuğun”, bakmış önünde sucuk, almış yemiş.
Sucuğunuzu daha düzgün, korunaklı bir yere koysaydınız. Veya markete kedi girmemesi için gereken önlemleri alsaydınız.
Kediyi küçücük kafese kapatıp, kafesi arka bahçeye atıp, üzerine de “ellemeyin” diye yazmak ne tür bir aklın marifeti?
Hayır kimse ellemese, kaç gün tutacaktınız orada hayvanı? Ömür boyu mu?
Bir de süpermarket yöneticisi “Biz hayvan dostu mağazayız aslında. Amacımız ceza vermek değil, kediyi uzak tutmaktı” diye açıklama yapmış.
Hayvan dostu müessese demek; hayvanları dövmeyen, öldürmeyen müessese demek değildir, güzel kardeşim.
Hayvan dostu müessese, hayvan haklarına saygılı, işyerinin çevresindeki hayvanları besleyen, gerektiğinde onlar için kulübeler, barınaklar yaptıran işyerleri için geçerli. Kafese kapatanlar için değil.
***
Şimdi ben bu süpermarkete bakınca çıldırıyorum. Ama sonra Manisa'daki kasap geliyor aklıma. Sakinleşiyorum.
Facebook'tan da paylaştım. Son zamanlarda izlediğim en güzel, en tatlı videolardan biri. Görmeyenler için anlatayım: Manisa Turgutlu'da bir kasabın içinden görüntüler. Bir kedicik girmiş içeriye, tezgaha doğru iki ayağının üzerinde kalkıp patisi ile işaret yapıyor. Kasap, “Ne istiyorsun, et mi?” diye soruyor. Kedi “Miyav” (Evet! Hem de nasıl) diye yanıtlıyor. Güler yüzlü kasap amcam, minik bir parça eti, çoktan köşeye ayırmış, hemen uzatıyor tüylü müşterisine. Kedi zarafetle, tek tırnağının ucuna takarak kabul ediyor ikramı.
Her gün yaşanan rutin bir sahneymiş bu. Kedinin parası yok belki ama kasap ona en kıymetli müşterisi gibi davranıyor.
Hepimiz kasap amca gibi olsak, dünya ne güzel bir yer olurdu, düşünün. Çocukların baklava çaldılar diye hapsedilmedikleri, kedilerin sucuk çaldı diye kafese kapatılmadığı, insanların da hayvanların da güzel yaşadığı, mutlu günler dileğiyle... İyi hafta sonları.