(14 Mart Tıp Bayramı Konuşmamdan..)
Sevgili meslekdaşlarımın Tıp Bayramımız kutlarım. Bugün, ruhlarını şad edeceğimiz ve minnetle anacağımız binlerce doktorun ilham alınacak yaşamları ve acıları ile şekillenen bir gün, herkesin bildiğinin aksine sadece ülkemizde anılmaktadır.
14 Mart'ın tüm dünyada kutlanması için BM Genel Sekreterliği ve Dünya Sağlık Örgütü yazışmalarımız devam ediyor. Zaman alacak ama bunu da başaracağız.
Bu günü hastanemiz açımızdan anlamlı kılan iki özellliğin altını çizmeliyim.
Birincisi Doç. Aydan Çelebiler hocamızı, hastanemizin açıldığı dönemdeki özverili çalışmalarının yanısıra yaptığı bilimsel hemoglobinopati buluşuna “Hemoglobin İzmir” isimlendirmesi ile de hiç unutmayacağımız değerlerden birisi olarak selamlıyor ve anıyoruz.
Aydan Çelebiler Tıp Ödülü Yönetmeliği hazırlandı. Klinik ve preklinik kategorilerinde olgunlaştırıyoruz. Takvim olarak her yıl Aralık ve Ocak'ta ilana çıkıp 14 Mart'larda bir seromoni içinde bu ödülü vermeyi planlıyoruz.
İkincisi tıbbın kurucusu Hipokrat’ın hemşerisi olmak üzerinde durmak istiyorum. Kuş uçuşu iki saatlik bir mesafede yaşayan kurucumuz, tanrılar dünyasının en ateşli zamanlarında, yazdığı ikiyüzü aşkın kitapta tüm hastalıkları, tanrılardan bağımsız açıklamaya çalıştı ve yatrattığı bazı terminolojileri (kanser gibi) hala kullanılmaktayız. Asklepius adına yapılan anıt mezarın Asklepion adını alması ve daha sonra tıp tanrısına evrilmesi ise Hipokrat öncesi yüzyılların bir gelişmesi.
Şimdi, İstanbul’un işgal yıllarına dönmek istiyorum. İngiliz baskısı hat safhada. Üç kişinin bile yan yana gelmesinin yasak olduğu zamanlar. Mektebi tıbbiyei şahane binası İngiliz karargahı olmuştur. Üçüncü sınıf öğrencisi Hikmet, Müfit ve arkadaşları Tıphanei Amire ve Cerrahhanei Amire’nin o güne kadar hiç kutlanmamış açılış günü bahanesi ile bir toplantı tertip ederler, elbette milli hislerin dile getirildiği ve işgalin protesto edildiği bu toplantı, işgal güçlerince hızla dağıtılır, ancak tarihe de Milli Mücadele'nin kamusal alandaki ilk gösterisi olarak kaydedilir. Aynı Hikmet, Sivas
Kongresi'nde bir seçenek olarak mandacılık konuşulurken de bunu şiddetle reddetmiş, bunun üzerine konuşmayı dikkatle dinleyen Atatürk, salona dönerek “Evlat, müsterih ol, azınlıkta bile kalsak mandayı kabul etmeyiz. Parolamız tektir, ya istiklal ya ölüm” veciz sözünü tarihe yazdırmıştır.
Ülkemizde modern tıp öğreniminin başlamasından bu yana 191 yıl geçti. Son 79 yıldır da 14 Martları Tıp Bayramı olarak kutlamaktayız.
14 Mart 1827’de Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire ismi ile ilk çağdaş tıp okulumuz İstanbul’da öğrenime başlamıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun değişik dönemlerinde, pek çok padişah, çağın gerekleri ve bilgisinin aktarılması amacı ile çeşitli askeri eğitim kurumları oluşturmuş, II.Mahmut da Vaka-i Hayriye sonrası savaşlar nedeni ile artan cerrah ihtiyacı yüzünden Tıbbiye-i Şahane’nin açılması fermanını mühürlemiştir.
İlk zamanlar, ne yazık ki,Şehzadebaşı'nda açılan bu okulda geleneksel medrese eğitimi yapılmış, Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi ve Molla Abdullah ilk öğretmenler olarak tarihe geçmiştir. Zamanın batı müfredatına uygun eğitim ancak, okulun Galatasaray’a taşınması akabinde 1839’da başlayabilmiştir. Bu bağlamda, II. Mahmut’un yaptığı açılış konuşması ilginçtir. “Burada insan sağlığına dair çalışılacağından diğer okullardan üstün tutuyorum. Hekimlik fennini öğrenip yurdun heryerine yayınız ki tababet adı ile yapılan şarlatanlıklardan memleketi kurtarınız.’’ Bu süreçte, Yeniçeri Ocağı'nın lağvedilmesi sonrası kurulan yeni ordu (Askeriye-i Mansureyi Muhammediye) için gerekli olan hekim açığını kapatmaya yönelik modern tıp okulu ihtiyacını sürekli vurgulayan Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi ile ilk kurucu öğretim üyeleri arasında yer alan Avusturya Tıp Akademisi'nden Charles Ambroise Bernard ve Sigmund Spitzer’in adlarını saygı ile anmadan geçmeyelim.
Okul,1847’de Avrupalılarca da fakülte olarak kabul görmüş, Cumhuriyet’in ilanı sonrası 1933 yılında açılişı yapılan İstanbul Tıp Fakültesi'ni 1945’de Ankara Tıp ve 1954’de de EgeTıp fakülteleri izlemiştir. Günümüzde, tıp fakültesi sayısı 100’ü geçmiştir.
Bu hafta,18 mart Çanakkale Şehitler Haftası'nı da anacağız. 18 Mart 1915’de başlayan Çanakkale destanımızda, sadece savaşın travma cerrahisi ile değil (500 bin yaralı ve ölü) sıtma, tifüs, iskorbüt, dizanteri, kolera ile de savaşan yüzlerce meslektaşımızı minnetle anıyoruz.
Tüm sağlık çalışanlarının, 1937 yılından beri kutlamaları geleneksel hale gelen 14 Mart Tıp Bayramlarını kutlarım.