Cami imamı Temel bütün vaazlarında; "Her ne olursa Allah'tandır." der dururmuş.
Bir gün Dursun sokakta gördüğü Temel’e sessizce yaklaşıp, ensesine okkalı bi tokat patlatmış. Temel öfkeyle arkasını dönünce Dursun; "Ne o Temel Hoca, niye öyle bakaysun?" demiş, "Madem her şey Allahtan, bu tokat da Allah'tandur."
"Eyvallah uşağum!" demiş Temel "Tokatun Allahtan olduğunu ben de bileyrum. Bileyrum da acaba bu kez tokatu hangi pezevengin eliyle attirdiğuni merak ettum!”
Memlekette tokatlamak normal bir şey haline geldi. Bir kısmı milletin parasını tokatlarken bir kısmı milleti bildiğiniz gerçek usulde tokatlıyor.
Son olarak (inşallah son olur) tokatın ekranların “kibar, bilge ve tamamen tarafsız” yüzü sayın Muharrem Sarıkaya’nın eliyle atıldığını gördük.
Hem de bir canlı yayında ve kendisine yardım etmeye çalışan bir görevliyi tokatladı. Artık toplumumuzda tokatçılık o kadar normal karşılanıyor ki karşısında canlı yayın konuğu olan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Hanım, değme tiyatroculara taş çıkartırcasına, bir şey olmamış gibi, hiç renk vermeden konuşmasını sürdürmeye devam edebiliyor.
Fransa’da Cumhurbaşkanı Macron’u tokatlayan genci üç günde yargılayıp 18 ay hapis cezası vermişlerdi.
Bizdeyse, Nisan 2019’da Ana Muhalefet Partisi Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yumruk atarak neredeyse linç felaketine yol açan sanığın duruşması bildiğim kadarıyla hala sürüyor.
Bu gecikmeden sanık da şikayetçi olacak ki ilk duruşma da ifadesi sorulduğunda; “Olayı hatırlamıyorum. Aradan çok zaman geçti.” demişti.
Bu siyasetçilere yapılan saldırılar hakkında küçük bir kıyaslama.
Fransa’da, yöneticilerin normal vatandaşlara yaptığı saldırılar karşısında yargının durumu ile ilgili elimde bir veri yok.
Bizde de tokatçılar konusunda olmasa da tekme konusunda tarihe geçmiş bir Soma rezaleti var.
Soma faciasında canı yandığı için eylem yapan bir maden işçisini acımasızca tekmeleyen danışman Yusuf Yerkel, bu üstün başarısıyla genç yaşta danışmanlıktan müşavirliğe atanarak ödüllendirilmişti.
Bakalım Muharrem Sarıkaya da bu başarısından dolayı Habertürk Ankara Temsilciliği görevinden alınıp Genel Yayın Yönetmenliği'ne falan getirilerek ödüllendirilecek mi?
Maden işçisi mi dediniz?
O da danışmanın arabasına tekme attı diye para cezasına çarptırılmıştı.
İnşallah Muharrem beyden tokat yiyince elindeki cihazı düşüren teknisyen arkadaşımız da arabayı tekmeleyen işçi gibi, cihaza zarar verdi diye cezalandırılmaz.
Ceza deyince; Eski Roma Hukuku'nda tokat atmanın cezası 50 Semis’miş (Roma parası)
Zenginler, istediğine tokatı yapıştırıp, yardımcısının uzattığı keseden aldığı parayla ödemeyi yapıp geçerlermiş.
Demek ki Roma Hukuku'ndan bu yana milleti tokatlayanlar hep zengin ve güçlü, zengin ve güçlüler de hep haklı oluyorlarmış.
En sevdiğim yazarlardan G. Guarachi'nin ünlü kahramanı Papaz Don Camilla’dan kıçına okkalı bir tekme yiyen komünist parti üyesi öfkeyle bağırır; “Devrim olduğunda savunmasız halka kalkan bütün eller teker teker kırılacaktır!”
Sonra tokat değil tekme yediği aklına gelmiş gibi ilave eder; “Hatta bu eller birer ayak olsa bile...”
***
Para cezasından bahsetmişken, gelelim ekonomi uzmanımıza. Sayın Cumhurbaşkanımız; “Ekonomik. kurtuluş savaşımız başarıyla devam ediyor!” buyurmuşlar.
Bir gemi kazasında ıssız adaya düşen Temel, Dursun ve Fadime ne yapacaklarını kara kara düşünürken Temel bir öneride bulunmuş; “Ula Dursun, ikimuz sıra ile şu yüksek ağacun tepesune çikup nöbet tutalım. Ancak pirimuz yukaridayken diğeru Fadume’ye eluni bile sürmeyecek!”
Dursun da öneriyi kabul edince ilk nöbet görevini Temel almış. Ağacın tepesine çıkar çıkmaz aşağıya bakıp bağırmış Temel; “Dursun! İn ula Fadumenun üstünden! Hani eluni pile sürmiyecektun?” Dursun şaşırmış ve “Ula Fadume penden 10 metre uzakta görmeyimisun?” diye bağırmış yukarı bakıp.
Temel; “Pırak ula yalan söylemeyu!” deyip öfkeyle aşağıya inmiş ve Dursun çıkmış ağacın tepesine. Dursun ağacın tepesine çıkar çıkmaz da Temel Fadime’nin üstüne çıkmış.
Aşağıya bakıp durumu gören Dursun; “Ula Temel!” diye bağırmış aşağıya “Haklisun puradan pakunca gerçekten öyle gözükeyimuş!”
Vallahi ben hiç Ak Saray’a gitmediğim için oradan bakınca ülkenin ekonomik durumu nasıl gözüküyor bilmiyorum ama bizim bulunduğumuz yerden bakınca durum gerçekten içler acısı.
Kurmayların kendisine ne dediklerini de bilmem. Ancak benim diyeceklerim şöyle; Öncelikle belirteyim ki adına Ekonomik Kurtuluş Savaşı dediğiniz bu savaş milletin ekonomisini değil kendi........
(neyse, son anda doğru kelimeyi hatırladım da aklıma gelen ilk kelimeyi yazmaktan kurtuldum) paçanızı kurtarma savaşınızdır.
Dursun arkadaşı Temel'e; “Ula Temel!" demiş “Penum dedem şehit düşmeden önce tam üç savaşa katilmuş. Kaçincu savaşında öldiğuni pilursen akşam sana rakı ısmarlayacağum!"
“Nereden pileyum da!" demiş Temel, “Pileysun ki tarih pilgim çok zayiftur”.
Benim ekonomik bilgim de sayın Cumhurbaşkanımız kadar olmasa da bu savaşın sonunu görmeme yetiyor.
Ve ikinci olarak da diyorum ki bu ekonomik savaş, sayın Erdoğan’ın ve iktidarının siyasi hayatını kaybettiği savaş olacak.
Bu iktidar değişip, vatanın her bir karışında devlet, devletin her bir biriminde hukukun üstünlüğü ve adalet egemen olup, tüm millet el ele verdimi...
İşte o zaman;
Ekonomi de kurtulur, milletin parasını tokatlayanlardan da milletin kendisini tokatlayanlardan da hesap elbette sorulur.
Sorulacaktır da...