Şimdi de çok kullanıyoruz ‘hassasiyet’i; ama ben duyarlılık sözünü daha çok seviyorum. Duygunun evreninden gelen, insanın duruş çizgisinde sorumluluk, saygınlık, seçkinlik alanı açan bir davranış, duyuş biçimi…
Toplumsal duyarlılık…
O daha sosyal, daha toplumcu, daha evrensel… Topluma, toplumsallığa saldıranlar, aslında insanın varoluş biçimini de yadsıyorlar, saldırgan bir davranış sergiliyorlar.
Ernest Hemingway’in “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” romanının girişinde paylaştığı İngiliz şair John Donne’un (1572-1631) şiirindeki anlama, söz güzelliğine, düşünce dalgasına bakar mısınız?
“Ada değildir insan, bütün de değildir tek başına; anakaranın bir parçası, okyanusun bir damlasıdır. (…)Bir insanın ölümüyle eksilirim ben, çünkü bir parçasıyım insanlığın; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor.”
İnsan kendi küçük dünyasından çıkıp toplum denen evrensel alanın içinde olduğunun bilincinde, yaşadığının ayrımında olursa, kendi çıkarının toplumun çıkarından geçtiğini anlarsa, işte o zaman toplumsal duyarlılık denen soylu bilinci de kazanır.
***
1965’ten 2025’e değin yazının, sanatın, şiirin, toplumsal duyarlılık bağlamında içindeyim.
Yazmaktan eksilmedim, yazmaktan yorulmadım, toplumsal duyarlılığın yaşamıma egemen olmasından kıvanç duydum, erinç duydum, gönendim.
Umut, sevgi, dayanışma, paylaşma, yaşama sevinci, aydınlanmaya, demokrasiye güven, özgürlük tutkusu, erdemli duruş, çağdaşlık, dünya halklarıyla duygudaşlık… Hepsiyle barışık oldum.
***
Çok genç yaşta yitirdiğimiz Adnan Yücel toplumsal duyarlılığın, toplumcu gerçekçi duruşun, aydınlanma bilincinin şiirini yazdı hep. İnceliğin, direncin, umudun, sevginin, halkla düşünmenin, toplumsal duyarlılığın dizelerine yorar düşlerini. Ve der ki:
İyi ki silahlanmışız acılara karşı
Türküsüz çıkmamışız yollara
Ekmekten ve gömlekten önce
Aşk
Ve sevinç doldurmuşuz koynumuza
İyi ki koparmamışız çiçekleri
Sevgiyi öfkesiz takmışız yakamıza
Şair devinimlidir, direngendir, işlevseldir; duygusallığın sınırlarını bilir, duyarlılığın da ayrıcalığına, gücüne, eylemine odaklanır.
Bu gerçekçi, doğrucu, toplumcu, düzeyli, tutarlı bir duruştur. Bu yerel, ulusal, evrensel bir çoğalmadır.
Rıfat Ilgaz, Hasan İzzettin Dinamo, A.Kadir, İlhami Bekir, Ercüment Behzat Lav, Ömer Faruk Toprak, Cahit Irgat, Arif Damar gibi şairlerin yer aldığı “Toplumcu 40 Kuşağı”, okurun şiirden beklentisine bir ortaklık kazandırmıştır. O şiirin, okurun günlük yaşamındaki yaralarına dokunmuştur.
Bu şiir deviniminde yer alan Enver Gökçe, yazdığı şiirle kendini söylerken, aslında topluma yönelen, “ben”e değil “biz”e taşınan bir şair olarak belleklere kazınmıştır:
Anamız birdir, aynı memeden emmişiz dostlar.
Kan kardeşiz, sizlere kanım kaynıyor.
Sizlerle beraber herk ettik toprağı,
Beraber yattık hapiste, beraber teskere aldık
Ve maniler yaktık hasret için;
Gülemediysek de boş verdik beraber…
Halay mı çekmedik kol kola, / Horon mu tepmedik diz dize,
Çepken mi vermedik rüzgâra?
Koyun koyuna yattık toprak duvarlarda
Sıtmayla, sığırla, davarlarla… / Daha da yatarız dostlarım daha da…
Gün gelirse eğer / Halay çeker, türkü söyler gibi yan yana
Mavzer mavzere verip de / Düşmana kurşun da atarız.
Sizlere kanım kaynıyor, yabancı değilsiniz bana…