Bugün fıkra yok.
Kızgınım...
Elli yılı aşkındır bu ülkenin topraklarında yaşayan, vergi veren, askerlik yapan ve kanunlarına uyan biri olarak Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu tarafından imzalanarak Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe giren yönetmelik değişikliğine kırgınım.
11 Şubat 2010 tarihinde 2010/130 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan “Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik” dün itibarı ile “paralı hale” geldi.
Hem de öyle böyle değil...
Yönetmeliğin 20. maddesinde yer alan “istisnai vatandaşlık” bölümüne, “En az 1.5 milyon dolar tutarında gayrimenkul yatırım fonu katılma payı veya girişim sermayesi yatırım fonu katılma payı aldığı ve 3 yıl süre ile elinde tuttuğu Sermaye Piyasası Kurulunca (SPK) tespit edilen yabancılara Bakanlar Kurulu kararı ile Türk vatandaşlığı verilecek” maddesi eklendi.
***
Bu ne demektir biliyor musunuz?
Dedelerimizin kanla, canla kazandıkları Türkiye toprakları ve onun üzerinde kurulu Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlığı, 1.5 milyon dolar veren herkesin olacak.
Başka şart.
Başka şart yok, canınızın sağlığı...
***
Öyle tek vatan, tek bayrak demek kolay.
Hadi şimdi gelin buna yanıt verin.
Cebine 1.5 milyon doları koyan herkes elini kolunu sallaya sallaya Türkiye'ye gelecek.
Üç yıl dişini sıkacak.
Üç yılın sonunda “verin bakalım” vatandaşlığımı diyecek...
***
Muhtemelen askere gitmeyecek ya da “bastıracak” dolarları ondan da “muaf” olacak.
Ama siyasi parti kurabilecek.
Muhtar seçilebilecek.
Belediye Meclis Üyesi, Belediye Başkanı olabilecek.
Milletvekili adayı olabilecek.
Hatta toplasın yüz bin imzayı “başkanlığa” bile aday olabilecek.
Şehit olamayacak ama...
***
Şimdi elin oğulları, kızları toplansalar “cebimizde paramız var” deseler, ver elini Türkiye diyerek gelseler, üç yıl bekleseler, sonra da “biz de varız” diye çifte vatandaşlık haklarıyla koca Türkiye'yi bir zengin Arap ülkesine “sömürge yapmak için” yola çıksalar ne diyeceğiz?
Kandırıldık mı?
Kazıklandık mı?
***
Vatan dediğiniz şey parayla alınmaz, satılmaz.
Vatandaşlık dediğiniz de...
Bu ülkenin insanları, “hiç sayıldıkları” günlerde bile, evlerindeki, ellerindeki, tarlalarındaki her şeyi, sadece “vatanları uğruna” getirip köy meydanına bırakmıştır.
İki çift ineğinden, iki çift çorabından, iki tas çorbasından birini “vatanın kurtuluşu” için seve seve vermiştir.
Ve göğsünü gere gere, bu ülkenin “vatandaşı” olarak gururlanmıştır.
***
Şimdi siz ne yapıyorsunuz?
Hesapsız kitapsız yatırım yapıp, sonra da ödeyemediğiniz köprü, baraj paralarını, “gel, vatandaşlığa gel” mantığı ile iyice ayağa düşürüyorsunuz...
Hem de kendinize muhafazakar milliyetçi diyerek.
***
Bugün fıkra yok.
Kızgınım.
Kendisi fıkra haline gelmiş bir ülkede, vatandaşlığın bile “dolara” tahvil edildiğini görünce fıkraya ne hacet...
Vatandaşlığı değiştiren kararda “imzası bulunan bakanımızın” deyimiyle, satamazsak domatesleri, “salça” yapıp yeriz.
İyi de vatan salça değil...
Yemek isteyenin de “boğazına” takılır...