Cayır cayır yanıyoruz...
Her yaz bir öncekinden daha sıcak, daha çekilmez bir hal alıyor.
Aslında Güneş aynı Güneş. Ama Dünya aynı Dünya değil maalesef.
Sanayileşme sürecinde öyle çok zarar verdik ki doğaya, şimdi bunun çilesini çekiyoruz.
Havaya saldığımız kimyasallarla ozonu incelttik, iklimleri değiştirdik, ağaçları kestik, betonlaşmayı artırdık.
Şimdi bol betonlu, az ağaçlı, az topraklı şehirlerimizde yaz ayları Güneş yaktıkça yakıyor bizi.
Mevsim normali neydi, unuttuk.
Yaz benim en sevdiğim mevsim(di).
30’lu derecelerde, güneşin, denizin, kumların, askılı bluz ve şortla dolaşmanın, tiril tiril elbiseler giymenin, saat 21.00'e kadar kararmayan hava sayesinde günü doyasıya yaşamanın, parlament mavisi gecelerin keyfini çıkartmaktır yaz...
Yani öyleydi.
Şimdi ise sokakta dolaşamaz olduk. Evde kliması olan klimaya, vantilatörü olan vantilatöre, bu ikisi olmayan da “küvet-soğuk su” ikilisine sığınıyor.
Ya sokaktaki hayvanlar ne yapsın?
Onların kliması, vantilatörü, buzdolabından çıkarıp kana kana içecekleri soğuk suları yok. Bu sıcaklarda bildiğiniz yaşam mücadelesi veriyorlar.
Geçtiğimiz gün, sulanan bir bahçeden sokağa sızan su birikintisinde yavru bir martı oturuyordu. Her yerini o bir avuç suya bulamış, serinlemeye çalışıyordu.
Köpekler, kediler de farklı değil... Bizim bahçedeki su kaplarının yanında yatıyor kediler. Bunaldıkça su içiyorlar, bir yandan da su kaplarının bekçiliğini yapıyorlar.
Bizden beter durumdalar anlayacağınız. Bizim onlar için uygun olan yerlere koyacağımız, temiz bir kaptaki temiz suya çok ihtiyaçları var.
***
Arada sırada sağda solda duyuyorum; “Eskiden insanlar klimasız n'apıyorlardı?” sorusunu. Eskiden böyle öldürücü sıcaklıklar yoktu ki... Daha çok ağaç ve toprak vardı bir kere, az katlı evler vardı, daha az insan, çok daha az beton vardı, hava daha temizdi, ozon tabakası güzel güzel koruyordu insanları, UV ışınları şimdiki kadar yoğun düşmüyordu bizim gezegene.
Velhasıl yaşadıklarımızın sebebi yine biziz. İnsanoğlu olarak hatalarımızdan ders çıkarmamız, zararın bir yerinden dönüp kâra geçmemiz lazım ama... Olmuyor işte.
Bir yandan sıcaklar vururken, bir yandan da orman yangınları içimizi yakıyor.
İzmir'den Muğla'ya, Antalya'dan Denizli'ye habire yangın haberleri geliyor. Daha geçen hafta Menderes'te bin hektarımız gitti. Gözümüz gibi bakmamız gereken bir avuç ormanımızı da; yüzde 90'ı insan kaynaklı hatalar nedeniyle kaybetmeye devam ediyoruz.
Merak ediyorum, ne zaman akıllanacağız?