Türk Dil Kurumu, yaratmak kelimesinin tanımını, “fikir ve hayal etme yetisinden yararlanarak o güne kadar ortaya çıkarılmamış bir şeyi oluşturmak” olarak yapar. Yani yaratmak için ihtiyacınız olan en temel şey düşünmektir. Bu noktada araştırmacıların aklına şu soru takılır: Öyleyse yaratıcılık için deha gerekli midir? Bu soruya bugün bile ‘evet’ yanıtı verilse de 20’nci yüzyılda yapılan çalışmalar yaratıcılık için dahi olmak gerekmediğini ortaya koyar. 1921 yılında Lewis Terman tarafından başlatılan uzun soluklu bir deney, dehanın yaratıcılık için ön koşul olmadığını açık bir biçimde ortaya koyar. ‘Zeki’ olduğu için deneye dahil edilenlerin çoğu dikkate değer bir hayat geçirmez. IQ testinden geçemeyerek deneye dahil edilmeyen William Shockley ve Luis Alvarez ise Terman’ın deha teorisini yerle bir eder. Shockley ve Alvarez, ilerleyen yıllarda fizik alanındaki başarılı çalışmalarıyla Nobel’e layık görülürler.
***
Tersini kanıtlamak için bile olsa yapılan bir çok araştırma, yaratıcı düşünce diye bir kavram olmadığı sonucuna çıkar. Herkes bir sorun üzerine düşünürken aynı yolu izler. Yalnızca bazıları belli bir çözümle yetinirken bazıları ise onu bir adım öteye taşımak için düşünmeye devam eder. Böylece yaratıcılık noktasına ulaşır. Psikolog Karl Duncker, yaratıcılık için iki önemli soruya dikkat çeker: Bu neden işe yaramıyor? İşe yaraması için ne yapmalıyım? Bu iki basit soru, cevap bulmak isteyeni farklı sonuçlara götürür. Örneğin Apple’ın bugünkü başarısı, kurucularından biri olan Steve Jobs’un bu iki soruya sürekli bir biçimde yanıt aramasından kaynaklanır. Jobs, 2000’li yılların başında akıllı telefonların kullanımlarının oldukça zor olduğunu gözlemler ve kullanım güçlüğüne klavyenin neden olduğunu tespit eder. Bu Duncker’ın ilk sorusu olan ‘Neden işe yaramıyor’ sorusunun cevabıdır. Jobs ikinci soruya geçer: İşe yaraması için ne yapmalıyım? Ve bugün herkes kullandığı dev ekranlı, klavyesiz, parmaklarla yönetilen telefon modeline ulaşır. Yaratıcı fikir, mucizevi bir şekilde, uykusunda ya da hamamda yıkanırken gelmemiştir. Jobs, ürününü başarıya götürmek için aklına gelen fikirleri eleyerek aşama aşama çözüme ulaşır. Bunu da çok çalışarak ortaya koyar.
***
Yaratıcılığın anahtarı deha değilse nedir? Açıkçası bir şeyler yaratmak isteyen herkesin sahip olması gereken şey deha değil, yeniden denemeyi, sabretmeyi ve vazgeçmemeyi göze almaktır. Örneğin, Wassily Kandinsky’nin, 1913 yılında yaptığı ‘Beyaz Kontürlü Resim’ adlı eserine bakınca tek bir resme bakıyor olmazsınız. Kömürle çizilen ve çabucak bitirilen ilk eskizin üstünde 19 tane daha katman vardır. Kandinsky, beş ayını spontan gibi görünen bu resmin her bir fırça darbesini planlayarak geçirmiştir. Her eskizde bir öncekine göre belli belirsiz farklar vardı. Ancak tabloya son olarak beyaz kontürü çektiğinde ortaya bambaşka bir eser çıkmıştı. Kandinsky’nin yolculuğu ne Beyaz Kontürlü Resim’le başladı, ne de onunla bitti. 1904’te yaptığı gerçekçi resimlerden 1944’te son eserleri olan abstraklara kadar tüm hayatı yaratıcılığındaki ilerlemeyi gözler önüne serer. Sanatta da yaratıcılık devamlılıktan ibarettir.
Bu yüzden yaratıcılık için kestirme bir yol arıyorsanız başarıyı unutun. Çünkü yaratıcılık birçok adımdan oluşur. Yaratım, ‘buldum’ anlarıyla değil, belki de tüm hayatınız boyunca çalışmak ile olur. İnsanlık tarihi, yarım kalmış projeler, bitmemiş eskizler, tamamlanmamış metinlerle doludur. Ancak başarısız olmayı göze alıyorsanız hayalinizdeki şeye ulaşmanız mümkündür. Ortaya çıkardığınız ürün amacına ulaşmıyorken de yaratmak denilen labirentte yürümeye devam ettiğiniz sürece başarı karşınıza çıkacaktır.