2015 yılında International Innovation dergisi tarafından ‘En İyi Buluş Yapan 10 Bilim İnsanı’ndan biri seçilen Doç. Dr. Hande Özdinler’i duymuşsunuzdur. Geçen hafta çıkan haberlere göre, Northwestern Üniversitesi ALS Araştırma Laboratuvarı Kurucu Başkanı Doç. Dr. Özdinler, ölen beyin hücrelerini dirilten bir buluşa imza attı. Önce, ALS hastalarında üst motor nöronlarının neden hastalandığını araştıran Doç. Dr. Özdinler, bunu önlemeye ilişkin bir ilaç geliştirdi. Özdinler, “NU-9 adını verdiğimiz ilaç, hem protein topaklaşmasını azaltıyor, hem mitokondriyi, endoplasmik retikulum bozukluklarını ve hücre duvarlarını iyileştiriyor. 60 günlük bir kullanım sonrasında ölü sinir hücresini tekrar canlandırarak, neredeyse hiç hastalanmamışcasına iyileşmiş hale getiriyor” dedi. Üstelik ilacın, Alzheimer ve Parkinson hastaları için de umut vaat edebileceğini belirtti.
Peki, Doç. Dr. Hande Özdinler’i bu kadar başarılı yapan neydi? Hayatında öyle bir kırılma noktası oldu ki, rotasını, çocukluğundan beri hayalini kurduğu biyolojiden nörolojiye çevirdi. Biyolog olmak üzere yola çıkan Özdinler, kardeşini 23 yaşında beyin kanamasından kaybetti. Bu büyük acı, hayatının seyrini tamamen değiştirdi. Kardeşini yaşamdan koparan şeyin ne olduğu öğrenmek, beynin her kıvrımını tanımak için bıkıp usanmadan araştırmaya başladı. Ve bugün tüm dünyaya adından söz ettiren bir bilim insanı oldu.
***
Dün 9 Eylül’dü. Sadece İzmir’in değil Türkiye'nin kurtuluşunun, Büyük Zafer’in 100’üncü yılı coşkuyla kutlandı. Her sene olduğu gibi Air Show büyük ilgi gördü. Ancak bu sene farklı olarak gösteri uçuşunda, Türkiye’nin en genç sivil kadın akrobasi pilotu olan Semin Öztürk de vardı. 24 yaşındaki Öztürk’ün babası Türkiye’nin ilk profesyonel sivil akrobasi pilotu olan Ali İsmet Öztürk. Hal böyle olunca, Semin Öztürk’ün oyun alanı, uçak hangarları, helikopter ve uçak içleri oldu. Babasıyla birlikte 1942 model Boeing Stearman’i uçurduğunda, henüz 8 yaşındaydı. 12 yaşını doldurur doldurmaz da babasıyla birlikte ilk akrobasi uçuşunu gerçekleştirdi.
Uçuşlarında dedesinin hediyesi olan kolyesini taktığını söyleyen Öztürk, her seferinde yükseklik korkusuna meydan okuyarak havalanıyor. Evet, yanlış duymadınız; Öztürk'ün yükseklik korkusu var. Öztürk, “Her uçuşumda korku hissederim” diyor ve ardından ekliyor: “Ama bu beni emniyette tutan şeyin ta kendisi. Eğer korkmazsam, gözükara olurum ve sınırlarımı aşabilirim.”
***
Geçen gün bir arkadaşım hayatındaki değişikliklerden dolayı üzgün olduğunu ve çok korktuğunu söylemişti. Ona, korkunun hayatta kalmak için ne kadar değerli bir duygu olduğunu hatırlattım, “Korkmuyorsan sorun var demektir. Korkularımıza rağmen doya doya yaşayacağız” dedim. Bu iki kadının yaşam hikayesini okuyunca da aklıma bu diyaloğumuz geldi. Biri acıyla başlayan, diğeri de korkuya rağmen, korkuyla birlikte devam eden iki yaşam yolunda alınacak dersler var; zorlu virajlardan nasıl ustaca dönüldüğüne, hayatın kontrolünü kaybetmeden acılarla nasıl başa çıkılabildiğine dair... Bu iki Türk kadınına, gerek topluma gerekse bana verdikleri ilham nedeniyle teşekkür ediyorum. Kurtuluşun 100’üncü yıldönümünü kutladığımız bu günlerde, göğsümüzü bir kez daha kabarttılar. Onlar ve daha niceleri, iyi ki varlar. İyi ki ışıklarını herkesle paylaşıyor, tüm karanlığa rağmen geleceğimizi, yolumuzu aydınlatıyorlar.