İzmir’deki tüm AVM’leri avcumuzun içi gibi biliyoruz da, şehrin içindeki kültür mirasından bir çoğumuzun haberi yok. Yeşilova Höyüğü Ziyaretçi Merkezi, tarihseverleri binlerce yıllık serüvene dahil etmeye hazır. Hem de sadece bir atık pil karşılığında
Eminim İzmir’de yaşayan herkes en az 1 kere Forum Bornova’ya gitmiştir. Ikea’yı gezip, alamayacağı eşyalara bakmış ya da ihtiyacı olmayan kıyafetler için mağazalarda saatlerini harcamıştır. Peki, onun hemen karşısındaki Yeşilova Höyüğü’nü kaç kişi biliyor? İzmir’in ilk sakinlerinin evlerini inşa ettiği, yüzyıllar boyunca insanlara yuva olmuş bu prehistorik yerleşimden haberiniz var mı? ‘Yeşilova’ kelimesi, belki son zamanlarda çıkan haberlerde kulağınıza çalınmıştır. Çünkü bu yerleşim, ortaya çıkarılan buluntularla İzmir’in tarihini değiştirdi. 2003’te emekli bir resim öğretmeninin dikkati sayesinde keşfedilen Yeşilova Höyüğü'nde yapılan kazı çalışmaları,
5 bin yıllık geçmişe sahip olduğu düşünülen İzmir'in bilinen tarihini 3 bin 500 yıl geriye götürdü. 8 bin 500 yıllık, 1200 metre çapında Türkiye’nin en büyük neolitik yerleşimi, kentteki ilk toplum yapısının izlerini barındırması ve Batı Anadolu’nun geçmişiyle ilgili fikir vermesi açısından oldukça önemli.
Keşfetmek için uzak noktalara göz dikerken, yanı başımızdaki bu hazineyi görmediğimizi utanarak farkedip, Yeşilova Höyüğü Ziyaretçi Merkezi’nin (YHZM) yolunu tuttuk. Bu bina, yanı başında bulunan kazı alanından çıkan buluntuları, modern bir bina içinde topluma anlatmayı amaçlıyor. Burada çocuklar ve yanlarındaki yetişkinler, merak ettikleri tarihi bir süreci anlama, farklı bir tarih eğitim alma imkanı buluyor. YHZM’yi gezmek için ücret ödemenize gerek yok, yanınızda atık pil getirmeniz yeterli. Biz gittiğimizde cumartesi günü olduğu için ziyaretçi merkezi sakindi. Kazıda arkeolog olarak çalışan bir görevli eşliğinde turumuza başladık. Tarihi çizelgesine uygun şekilde sıralanmış, birçoğu orijinal buluntuların bire bir kopyası olan eşyaları dikkatle incelemeye koyulduk.
HER AİLEYE BİR MÜHÜR
Yerleşimde buğday üretiminin yoğun olduğu biliniyor. Kazılarda çok fazla silindir şekilli buğday öğütme taşı bulunmuş. Ayrıca ekmek pişirmekte kullanılan özel bir kap da buluntular arasında. Rehberimiz, sergilenen bazı taşların, hangi amaçla kullanıldığını anlattı. Ateş yakmak için kullanılan çakmaktaşı sık rastlanılan buluntulardan olurken, keskinliğinden dolayı tercih edilen siyah obsidyenin de sonraki zamanlarda, mikrop barındırmadığı ameliyatlarda kullanıldığını öğrendik.
Kazılarda rastlanan ve replikaları sergilenen birbirinden farklı keramik mühürlerin, ailelerin sembolü olduğuna inanılıyor. Bu mühürlerin amacı, zor şartlarda üretilen ekmeği korumak. Yerleşimin ortasındaki büyük ocakta pişirilen ekmekler, hamur halindeyken sahipleri tarafından damgalanırmış. Böylece ekmeklerin karışmasının önüne geçilmiş.
1700’lü yıllarda Alp Dağları’nda büyükbabasıyla birlikte yaşayan Heidi’nin hikayesinin anlatıldığı çizgi filmde de benzer bir kareyi görmüştüm. Köyde pişirilen ekmeği damgalayarak, tüm kış yetecek olan yiyeceklerinin çalınmasını ya da başkasınınkiyle karışmasını önlüyorlardı. Bu akıllıca yöntemi, binlerce yıl önce İzmir’in ilk sakinleri de kullanmış. Besin bu kadar değerli olur da, av hayvanlarından kalanlar atılır mı? Postunu kıyafet, kemiklerini alet yapımında, yağını ise aydınlatmada kullanıyorlarmış.
KAYIT TAŞI VE ÇİZGİLER
Ziyaretçi Merkezi’nin sergi salonunda ilerlerken, Neolitik dönemde adeta bir çocuk acemiliğiyle çalışan ve tamamen ihtiyaca yönelik eşyalar üreten insanın, Kalkolitik Çağ’da ne kadar ustalaştığına tanık olduk. Basit formdaki günlük eşyaların yerini çok daha estetik görünümlü, kulplu, ayaklı formdaki keramik malzemeler almış. Hatta kapların öncekine nazaran pürüzsüz ve cilalı olması, boyanın kullanılması da dikkat çekiyor.
Yeşilova Höyüğü’ndeki kazı çalışmaları, henüz küçük bir alanda sürdürülmesine rağmen ortaya çıkarılanlar ve bunlardan yola çıkarak ulaşılan bilgiler karşısında ağzımız açık kaldı. Yazının ve matematiğin olmadığı bir devirde ilk İzmirliler, bir taşı kayıt tutmak için kullanmış. Bu taşın üstünde bilinçli olarak atıldığı anlaşılan kısa ve daha uzun çizgiler bulunuyor. Yazı olmadığı için kesin bir şey söylemek zor olsa da arkeologlar, bir alışverişin veya işin kaydı olabileceğini düşünüyor.
YANMIŞ ÇEKİRDEKTEN ‘MİSKET’ ÇIKTI
Türkiye’nin önemli aromatik beyaz şarap üzümlerinden olan Bornova Misketi de Yeşilovalı... Kazılarda yanmış üzüm çekirdeklerine rastlayan ekip, bu çekirdeklerden yeniden üretim yapılıp yapılamayacağını öğrenmek için numuneleri Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne yollamış. İnceleme sonunda bir kötü, bir de iyi haber gelmiş. Çekirdeklerin tamamen yanmış olduğu için filizlendirilemeyeceğine karar verilmiş. İyi haberse, yanık çekirdeklerin Bornova Misketi’ne ait olduğuymuş. Dünyada, "Bornova" kökenli olarak kabul edilen ve Ege’den tüm Avrupa’ya yayılan bu üzüm çeşidi, burada ilk İzmirliler tarafından yetiştiriliyormuş. Bu çekirdek taneleri de sergileniyor.
ASLINA UYGUN ÖRNEK EVLER
Yan salona geçtiğimizde ise Erken Tunç Çağı’ndan Neolitik Çağ’a kadar ev örnekleriyle, ana salonda gördüğümüz buluntuları anlamlandırdık. Böylece camekanların ardındaki eşyaların günlük hayatta nasıl kullanıldığını, ilk İzmirlilerin nasıl yaşadığını biraz daha anladık. Alçak girişli evlerde yalnızca kapı açıklığı bulunuyordu. Evde hem yatak hem oturak gibi kullanılan hasır, evdeki tek konfor alanıydı. Evlerin dışındaki ocağın yanı sıra içinde de küçük bir ocak bulunuyordu. Ancak baca olmadığı için dışarıdaki ateşten aldıkları közlerle, evin içindeki ocakta ısınma ya da yemek ısıtma ihtiyaçlarını karşıladıkları, burada aktif bir ateş yakmadıkları düşünülüyor. Yeşilova sakinleri, dışarıdaki ateşi de kolay kolay söndürmüyormuş. Bu, hem vahşi hayvanları uzak tutuyormuş, hem de beslenme ve ısınma ihtiyacını gideriyormuş. Yine bu alanda örnek dokuma tezgahlarını görmek mümkün.
BİNLERCE YIL ÖNCENİN İZLERİ
Yan salondan dışarıya çıktığımızda bir seyir terasının üstündeydik. Buradan hem ziyaretçi merkezinin yanındaki arkeolojik kazı alanı hem de Neolitik Köy görülüyor. Kazı sezonu dışında gittiğimiz için alandaki çalışmayı göremedik ama YHZM, tam da bu noktada kazıların ve kazı evindeki hummalı çalışmanın ziyaretçiler tarafından rahatça izlenebilmesi amacı üzerine kurulmuş. Kazı evindeki masaların üstünde restore edilmeyi ve fotoğraflanmayı bekleyen birçok buluntu yer alıyordu. Bunlardan en ilgi çekici olanı, yangına maruz kaldığı düşünülen kil topuydu. Rehberimizin anlattığına göre, keramik ustaları büyükçe bir kil hamuru hazırlıyor, ihtiyaç olduğu zaman bu toptan parçalar koparıp, marifetli elleriyle şekillendiriyordu. Yanlışlıkla pişmiş olan bu kil topunun özelliği ise üzerinde çok sayıda parmak izinin yer almasıydı. Üstelik bu izler, çocuklara aitti. Bu izlere bakarken aklıma üniversitedeyken çalıştığım Limantepe (Klazomenai Antik Kenti) kazısında bulduğumuz çanak geldi. Yanımda çalışan arkadaşımın topraktan özenle çıkardığı, neredeyse tek parça halindeki küçük kabın üzerinde muhtemelen yapan kişiye ait parmak izleri vardı. Kazı evinin camının önündeyken hissettiğim şey, çanağı elime alıp, izlere dokunduğumda hissettiğimle aynıydı. Bu, bizden binlerce yıl önce yaşamış bir insanla gizemli bir bağ kurmak gibiydi. O anda da tıpkı yıllar önceki gibi bizden geriye ne kalacağını düşündüm.
NEOLİTİK ÇAĞ’DA BİR GÜN
YHZM’deki kültürel eğitimin en önemli kısmı yine Neolitik Çağ’daki haline uygun olarak hazırlanmış Neolitik Köy. Bu yerleşimin ortasında, o zamanlar köyün içinden geçen Manda Çayı canlandırılmış. İçinde balıkların da olduğu bu havuzda, tıpkı ilk İzmirlilerin balık avlamak için kullandığına benzer bir serpme ağ da bulunuyor. Yeşilova’daki bu çay, hem balıkçılık için idealmiş, hem de bir metro hattı gibi denize ulaşımı sağlıyormuş.
Bu köye girmek isteyenlere, deri Neolitik Çağ giysileri giydiriliyor. Bu yerleşimdeki örnek evlerin içinde çeşitli faaliyetler yürütülüyor. Evlerden birinde, günümüzde hiç buğday görmemiş ama hamburgeri çok iyi bilen çocuklar, buğdayı tıpkı o zamanlardaki gibi taşların arasında ezip, un haline getiriyor. Sonra da köyün ortasındaki ocakta ekmeğe dönüştürüyor. Bir diğer evde keramik hamuruna şekil vererek, ana salonda gördükleri buluntulara benzer ürünler üretiyorlar. Domuz maketini sapanla avlamak, duvarları sıvayla sıvamak veya başakları taş aletlerle biçmek de bu köyde yapılan etkinlikler arasında.
Yeşilova Höyüğü Kazı Başkanı Doç. Dr. Zafer Derin, Neolitik Köy fikrini İsveç’teki incelemeleri sonucunda hayata geçirdiğini söylüyor. Derin, İskandinav eğitim sisteminde belli günlerde ‘geçmişe yolculuk edilerek’ yapılan bu eğitimi Yeşilova’ya taşıdıklarını aktarıyor.
MİNİK ARKEOLOG İŞ BAŞINDA
Kazı alanını incelerken, yakınındaki kum havuzu dikkatimizi çekti. Arkeoloji Parkı adı verilen bu havuzda özellikle anaokulu seviyesindeki çocuklar, kazı denemeleri yapıyor. Burada gömülü olan eşyaları, ellerindeki aletlerle gün yüzüne çıkarmaya çalışıyorlar. Kazı alanındaki çalışmaları gören çocuklar, bu kum havuzu sayesinde kendilerini arkeolojik serüvenin içinde hissedebiliyor. Ayrıca kum havuzundaki bilgilendirme tabelası da küçüklere basitçe arkeolojiyi ve önemini anlatıyor. İşin en heyecan verici kısmıysa YHZM’nin içerisinde bulunduğu alanın henüz küçük bir parçasının kazılmış olması. Henüz kazı çalışmaları başlanmamış olan alanda kimbilir bizi nasıl sürprizler bekliyor?
SİTE HAYALİ ‘SİT’LE BİTTİ
Tel örgünün hemen yanında köstebek yuvası gibi delik deşik edilmiş bir alan dikkatimizi çekti. Rehberimizden bu arsanın ilginç hikayesini öğrendik. Lüks site yapmak isteyen bir beton severin hayallerinin nasıl suya düştüğünün hikayesi şöyle: Arsa sahibi alana, yan taraftaki gibi lüks bir site yapmak istemiş. “Kazı alanına çok yakın. Önce onay alman gerekir” diyenlere de, “Tanıdıklarım var, hızlıca inceleme yaptırıp onayı alırım” demiş. Aylarca sürecek olan kazı işlemini, tüm ekibin ve çalışmaların masrafını karşılayarak hızlandırmış. Ancak alandan çıkan buluntular öylesine çokmuş ki, sonunda arsa, birinci derece SİT alanı ilan edilmiş. Böylece lüks site projesi yalan olmuş.
YEŞİLOVA TEMALI ESHOT OTOBÜSLERİ
Yeşilova Höyüğü Kazı Başkanı Doç. Dr. Zafer Derin, dördüncüsü düzenlenen ‘Türkiye Arkeoloji Araştırmaları Webinarı’na konuşmacı olarak katıldı. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Mustafa Şahin’in yaptığı, ‘Müzelerde Eğitim ve Çocuklar İçin Kültürel Miras’ başlıklı oturumda Derin, Kültür ve Turizm Bakanlığı, belediye ve üniversite işbirliğiyle hayata geçirilen Yeşilova Höyüğü Ziyaretçi Merkezi’nin yapım süreci ve burada gerçekleştirdikleri faaliyetlerle ilgili bilgi verdi. Derin, “Temel amacımız eğitim vermek. Ama sadece çocuklara değil, çeşitli kurslar ya da çalıştaylarla, yıl içindeki konferanslar ve sempozyumlarla yetişkinlerle ilgili çalışmalar da sürdürüyoruz. YHZM’nin önemli bir bölümü, çocukların arkeoloji eğitimi alabileceği bir sınıfa da dönüşebiliyor. Sanatçılar için de sergileme alanımız var. Buranın sadece arkeolojik bir alan değil, bir kültür merkezi gibi işlev görmesini sağlıyoruz” dedi.
Öte yandan YHZM’ni tanıtmak için bazı adımlar atılıyor. Bir süredir vapurların üzerinde ve Kordon’daki yer döşemelerinde Yeşilova Höyüğü’nden çıkan mühür desenlerini görüyorduk. Yarın sabah da Yeşilova Höyüğü temalı ESHOT otobüslerinin tanıtımı yapılacak. Yeşilova Höyüğü’ne ait görsellerle giydirilen iki otobüs, şehrin orta yerindeki bu kültür hazinesini İzmirlilere tanıtacak.