İzmir gazeteciler Cemiyeti’nin doğum günü 28 Temmuz 1946… Ben ondan bir hafta sonra, 4 Ağustos 1946’da merhaba demişim dünyaya.

Rastlantıya bak; ikimiz de 78 yaştayız… Ne güzel.

                                             ***

     Gazetede yazmak ortaokul yıllarımdan beri hevesim, isteğim, düşümdü. El yazımla hazırladığım gazete sayfalarımı

Ceyhan Lisesi 1. sınıfta çakınca (!) 1962 yazında basılıilk yazım, Ceyhan “İleri” Gazetesinde “O” imiyle çıkmıştı.

Üstelik siyasal içerikli yazılardı. Çok kısa sürdü o gazetede yazarlığım!  Teyzemin kocası Dava Vekili Avni Eniştemce engellendim!

     Eh, bu tutku diner mi? Gaziantep, Urfa gazetelerinde yazdığım yazılar belleğimde; ama o gazeteler belgeliğimde şimdi yok!

 ***

     TRT Haber Merkezi’nde 1974’ten emekli olduğum 2008 yılına ve bugüne dek süren 50 yıllık  habercilik koşusu…

     En çok yazmayı sevdim. Hele konu kültür, sanat, edebiyat,  şiir olunca, yazmanın tadına doyabilir miyim?

 Haziran 2016’dan beri Gazetemiz DOKUZ EYLÜL’de aksatmadan her hafta yazmak da  ayrı bir  tat, ayrı bir heyecan hâlâ...

                                               ***

     Geçtiğimiz 30 Temmuz akşamı bir çok gazeteci, haberci arkadaşımla birlikte 50. Yıl “Basın Hizmet Ödülü”nü almak, 9 Eylül Gazetemizin 12. kuruluş yılını kutlamak, genç gazetecilerimizin Hasan Tahsin ödülleri verilirken, onların heyecanlarına, sevinçlerine katılmak bir başka güzellikti benim için.

                                                 ***

     Her 4 Ağustos benim için yeniden doğuş gibidir. Antep’dir, Oğuzeli’dir, kasabadır, kırdır, şenliktir.

     Yaşı elliye varmışken yitirdiğim Mahkeme Zabıt Kâtibi babam Selahattin Bey’i, yaşı 73 iken yitirdiğim ev kadını, terzi annem Hayriye Hanımı saygıyla, sevgiyle anmadan geçebilir miyim hiç!

1946’dan 2024’e değin bir yaşama serüveni; umutla, beklentiyle, sevgiyle, şaşkınlıkla, telaşla, özlemle…

     Yaşlandım, kocadım, ihtiyarladım, morukladım… Bu sözleri ciddiye almıyorum. Yaşama hakkı verilmişse bize, bunu en iyi, en doğru, en gerekli biçimde kullanmak da bir görev, bir sorumluluktur diye düşünürüm.

     Bu duruşu, görüntüyü, davranışı; doksan yaşını aşsalar da yazma sevdasını sürdüren, yapıtlar üreten; aynı kentte,  İzmir’de dostluklarını, sevgilerini paylaştığım Mevlüt Kaplan, Hidayet Sayın, Zeki Büyüktanır, Mehmet Sadık Kırımlı ağabeylerimde görüyorum. Seviniyorum.

Yaşamdan kopmadan hâlâ üreten yazın, sanat emekçileri onlar. Eksik olmasınlar.

                                                ***

Dokuz Eylül Gazetesinde 15 Haziran 2016’ daki  ilk yazıma şöyle başlamıştım:     

“Türk öykücülüğünün simge adlarından Sait Faik, ‘Haritada Bir Nokta’ adlı öyküsünde ne güzel açmıştır içini: “…Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
Ben de yazmaya heveslenmeseydim, meraklı olmasaydım, tümcelere dokunmasaydım deli olmayacaktım; ama kendimi eksik, yalnız, üzgün duyumsayacaktım.
Yazmak… Düşünsel eylem… Buluşmanın, paylaşmanın, umutlanmanın, çoğalmanın adresi…“

     Bugün yine aynı düşünceler, duygular içindeyim. Yazmaktan bıkmadım, usanmadım, sıkılmadım…

     Öyleyse 78. yaşımın sevinci, aydınlığı, umudu ile yeniden merhaba…