Türkiye, tarihinin en büyük afetlerinden birini yaşıyor. Onbir ilin direkt, diğer illerin ise dolaylı olarak etkilediği depremin getirdiği olumsuzluklarını gidermek kolay olmayacak, her alanda onarım süreci yıllar alacaktır.

Enkaz altında kalanlarının sayısının açıklanan rakamların çok ötesinde olduğu, görevli vali ve yetkililer tarafından dile getirilmektedir. Zaten bozuk olan ekonomik yapıya ortalama 100 milyar dolarlık bir yük getirecek olan restorasyon sürecinde tüm alan ve sektörlerde yoğun bir çalışma temposu gerekiyor. Eğitimden sağlığa, üretimim artırılmasından istihdama, iç göçe, çevre ve susuzluğa, adalet ve özgürlüklere, uluslar arası ilişkilerden, iç politikadaki ötekileştirme anlayışından, kucaklaştırıcı bir anlayışa dönülmesi, önümüzdeki sürecin ana başlıkları olacaktır.

Ülke yönetiminin afet karşısındaki beceriksizliği, organizasyon bozukluğu nedeniyle yardımların zamanında ve yeterince depremzedelere ulaştırılamaması, binaların yıkılmasının yanı sıra “Korku duvarlarının” da yıkılmasını beraber getirmiştir.

Travma geçiren insanlar bugüne kadar sorgulayamadıkları değerleri gündeme getirmişler, internet kısıtlamasından, çadırların geç ve yetersiz gelmesine, enkaz altında kalanlar varken, enkaz kaldırılmasına karşı çıkmışlar, yapılan 10 bin liralık yardıma “cenazemi versinler para onların olsun” diye tepki göstermişler, aksaklıkları dile getirenler “İsterlerse beni de Silivri’ye koysunlar” diyebilme noktasına gelmişlerdir.

Kısacası korku duvarları yıkılmış, adalet özgürlük arayışları ön plana çıkmıştır.

Yeni bir başlangıca doğru giderken bu anlayışın egemen olacağı anlaşılıyor. Yıkılan korku duvarları tabuları da yıkacak.