Sokaklarda başıboş köpeklerin olması onların değil, bizim yapmış olduğumuz yanlış uygulamaların sonucudur. Acıyı aynen insan gibi hisseden, duyguları olan bu canlıların, insana yakışır bir şekilde hayat sürmelerini sağlamak, bu sorunu yaratan yine biz insanların görevidir. Bu konu siyaset ve oy aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
Çevre-Yaşam Köşesi [email protected] mailine pek çok vatandaşın gönderdiği hayvan hakları ve yeni düzenlemesiyle ilgili üzüntülü yazıları ve şikayetleri ile televizyon haberlerinden izlediğim köpeklerin öldürülüp çöplüklere atılması yüreğimi sızlatınca bu hafta o canlıların sesi olmak istedim. 25 yıldır tanıdığım Karşıyaka Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü arkadaşım Çağlayan İnanlı’yı ziyaret edip sokaklardaki köpeklerle ilgili yapılmak istenenleri uzman kişiden dinlemek daha doğru olacaktı.10 veteriner hekim ile İzmir ilçe belediyeleri içinde en güçlü kadroya sahip olan Karşıyaka Belediyesi, yılda 7 bin kedi ve köpek kısırlaştırarak toplamda 40 bin CAN DOSTUMUZA sağlık hizmeti veriyorlar. Ayrıca, sivil toplum kuruluşlarının gönüllü vatandaşları ile okullarda binlerce öğrenciye hayvan, doğa ve çevre sevgisini anlatıyorlar. Sohbetimiz sırasında üç ayaklı kedinin Çağlayan İnanlı’nın kucağına gelip oturması çok sıcak bir ortam oluşturdu. Bir binanın 5’nci katından düşerek kanlar içinde getirilen kediyi bir ayağını kesmek zorunda kalarak yaşatmayı başardıklarını belirten İnanlı, üç ayaklı kaldığı için adını Tripot koydukları kedi müdürlüğün bir verdi gibi olmuş. Ben sorularımı sorup, Çağlayan İnanlı cevapladıkça Tripot’da hep yanımızda durdu ve kendini sevdirdi.
Sokaklardaki özellikle köpeklerle ilgili yeni düzenleme nedir?, ne yapılmak isteniyor?
Hayvan hakları, insani değerlerin ve vicdanın en temel göstergelerinden biridir. Hayvanları Koruma Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği’ni değerlendirmek için bu sürecin başlangıcına, öncesine ve zaman içinde neler yapıldığına bakmak gerektiğini düşünüyorum. Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çerçevesinde 2004 yılında ilk kez ülkemizde Hayvanları Koruma Kanunu yayınlandı. Bu tarihten önce sokak hayvanlarının ıslahı konusunda maalesef sokaklarda başıboş hayvanlar tüfekle vurularak veya gıda içine karıştırılmış ilaçlarla zehirlenerek öldürülüyordu, yani “itlaf” ediliyordu. 2004 yılı öncesinde sokak hayvanlarının öldürülmesi hiçbir şekilde çözüm olmadı, olamazdı. Ülkemizdeki tek etkisi, insanların zihninde kötü ve silinmez hatıralar bırakmasıydı.
Eksiklik ve hata neydi?
Kanundaki en büyük eksiklik ve hata, maalesef sadece Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çerçevesinde çıkarılmış olması ve gerçek sorunun çözümüne ışık tutmamasıydı. Çünkü sorunu yaşayan, sokak hayvanları başta olmak üzere, hiçbir uygulamadan bilgisi olmayan kanun yapıcılar, Avrupa’da uygulanan ev hayvanlarının korunmasını içeren metni Türkçeye çevirerek sokak hayvanları konusuna çözüm olacağını zannettiler. Öncelikli olarak, bu ülkede sokak hayvanları ki özellikle köpekler için, çünkü yeni yönetmelik köpekler üzerine kurulu. Bunun en güzel örneği, ev hayvanlarının çiplenerek kayıt altına alınmasını zorunlu kılmasıdır. Türkçeye çevrilen bu metinde kedi, köpek ve gelincikler olarak listelenmiştir. Ülkemizde gelincikler, yaban hayvanı olarak belirtilmekte ve bakımı yasaktır. Ancak Avrupa’da ev hayvanı olarak beslenmektedir. Eksik ve hatalı çıkarılan kanunun Uygulama Yönetmeliği 2006 yılında yayınlandı ve ilk düğmesi yanlış iliklenen gömlek gibi, 21 yılda maalesef birbirini takip eden yanlışlar devam etti. 21 yıl boyunca yürürlükte olan kanuna rağmen sokak hayvanlarının sayısı katlanarak arttı. Hayvanlar, insanlar ve çevre yönünden olumsuzluklar maalesef çözülemedi. Ne istiyoruz? Sokaklarda köpek olmayacak mı? Sahiplendirilmesi nasıl olacak? Toplananlar nasıl ve ne koşullarda barındırılacak? Bu konuların netleşmesi ve görevlerin net olarak belirlenmesi gerekmektedir. Sokak hayvanları konusunda, yaşamları hakkında karar vereceğimiz canlıları ön plana alarak, bu konunun siyaset aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
Yeni düzenlemeyle ne yapılmak isteniyor?
Duyguları olan, acıyı aynen insan gibi hisseden bu canlıların, biz insanlar tarafından insana yakışır bir şekilde hayat sürmelerini sağlamak, bu sorunu yaratan yine biz insanların görevidir. Sokaklarda başıboş köpeklerin olması, köpeklerin değil, bizim yapmış olduğumuz yanlış uygulamaların sonucudur. Geldiğimiz noktada, kanundaki yeni düzenlemeler ve yeni Uygulama Yönetmeliği ile daha radikal kararlar alınmış, uymayanlara hapis cezası dahi konmuştur. Eğer sahiplendirme yapılamazsa, bakım evinde tutulacak ve sokağa tekrar salınmayacaktır. Mevzuata uymayan şahıs veya belediyelere para cezası, hatta 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası uygulanacaktır. Yeni mevzuatın yürürlüğe girdiği 7 aylık süreçte, sokak köpekleri ile ilgili olarak maalesef popülasyonda bir artış yaşanmıştır. Çünkü bakımevlerinin kapasitesi yetersiz olduğu için kısırlaştırma amaçlı köpekler alınamamış ve sokaklarda üremeler artmıştır.
Bu işin uzmanı olarak senin tavsiyelerin neler olur?
Yapılabilecek tüm çalışmaların ve uygulamaların Türkiye genelinde seferberlik tarzında olması gerekmektedir. Bu konuda hükümetin, tüm kurumların, belediyelerin, veteriner hekim odalarının ve sivil toplum kuruluşlarının ortak hareket etmesi şarttır. Tekrar söylüyorum: Bu konu siyaset ve oy aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Bizim İzmir için yapmamız gereken ise, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde 30 ilçe belediyesinin ortak hareket etmesidir. İzmir Veteriner Hekimler Odası’nın bu ortaklığa aktif olarak dahil edilmesi gerekmektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin acil ve öncelikli olarak doğal yaşam alanları oluşturmasıdır. İzmir ili 6 bölgeye ayrılarak, 6 adet doğal yaşam alanı yapılmalı ve bunlara dahil olan ilçe belediyeleri ile ortak çalışılmalıdır.
2004 yılından bugüne kadar, Türkiye genelinde hayvan hakları konusunda en üst düzeyde çalışma yapan il bence İzmir’dir. Şu an 28 ilçe belediyesinde rehabilitasyon çalışması yapacak altyapı ve tecrübe vardır. İzmir Veteriner Hekimler Odası’na kayıtlı serbest çalışan veteriner hekim, klinik ve hastaneler de desteğe alınarak hızlı kısırlaştırma programı uygulanmalı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin doğal yaşam alanlarına sevk edilmelidir. Sivil toplum kuruluşları ile duyarlı vatandaşların bu konuda yardım ve desteği şarttır. Doğal yaşam alanlarında barınacak köpekler, gönüllü vatandaşlar ve derneklerle birlikte bakılmalı, gözetilmeli ve yaşam kalitelerinin yüksek olduğu kanaatine varılmalıdır. Tüm kurumlar, bu süreçte satın alma sahiplen sloganı vurgulanmalı, insanların yaşamlarına ortak edecekleri yeni can dostlarını, bakım evlerinden sahiplenmeye teşvik etmelidir. İnsanı, hayvanı, çevreyi birbirinden ayırarak sağlıklı bir düzen kurmak mümkün değildir. “Tek sağlık” prensibi çerçevesinde, bu dünyada hep birlikte mutlu olacağız ya da hep birlikte yok olacağız.
Böyle güzel yürekli insanlar da var
BRAVO.. Güzel yürekli insanlarımıza örnek olsun.
Nihal Yıldırım, belediyede yöneticisi kardeşi Yasemin Yıldırım ve arkadaşı sürücü eğitmeni Filiz Demir, İzmir’in Ödemiş ilçesi ahrandı mevkisinde kurdukları barınakta 100 civarındaki sahipsiz hayvanın bakımını üstlendi. Bravo iyi ki varsınız.