Geçtiğimiz yüz yıl mı, bin yıl mı bilemem. Ama dokuz yüzlü yıllardan, anlayacağınız; anlatacaklarım yine yitik zamanlardan, Eski Türkiye’den dostlar…
30 Ağustos 1980, Cumartesi...
Üstünden çok zaman geçti ama benim hüznüm hepsinden eski. 6 gün önce, 24 Ağustos 1980'de; en küçüklük küçüklüğümden ve her daim büyüklüğümden, hep kardeşim Barış ile sünnet olmuşuz birlikte. Yeni yeni iyileşiyoruz...
Sıcak bir Ağustos sabahı... Ama her Ağustos sabahından farklı… Babamın döşekleri taşıdığı, annemin yer yataklarını yaptığı kocaman terasımızda uyumuşuz yine. O gece uyuyakalıp, babam tarafından yataklara mı alındık? Yoksa kurulan yataklara balıklama atlayıp, pırıl pırıl ayı ve kayan yıldızları mı izledik? Hatırlamıyorum… Hatırladığım ve emin olduğum; gece boyu, babamın bizim üstümüzü örttüğü ve erkenden dükkâna gittiği...
Birimiz uyandık mı, Hepimiz uyanırdık o zamanlar... Kardeşlerimle; yatakta kudurma, muhabbet gırla. Kahvaltı sofrası kaldırılmamış.
-Hadi gelin kahvaltınızı yapın, dedi annem.
-Bugün 30 Ağustos, en büyük bayram, Zafer Bayramı...
Radyo açık, İzmir Marşı çalıyor:
“İzmir'in dağlarında çiçekler açar.
Altın güneş orda sırmalar saçar.
Bozulmuş düşman yel gibi kaçar.
Yaşa Mustafa Kemal Paşa, yaşa;
Adın yazılacak mücevher taşa…
İzmir’in dağlarına bomba koydular.
Türk'ün sancağını öne koydular.
Şanlı zaferlerle düşmanı boğdular.
Kader böyle imiş ey garip ana,
Kanım feda olsun güzel vatana…
İzmir'in dağlarında oturdum kaldım.
Şehit olanları deftere yazdım.
Öksüz yavruları bağrıma bastım.
Kader böyle imiş ey garip ana,
Kanım feda olsun güzel vatana…
Türk oğluyum ben ölmek isterim.
Toprak diken olsa; yatağım, yerim.
Allah’ından utansın dönenler geri.
Yaşa Mustafa Kemal Paşa, yaşa;
Adın yazılacak mücevher taşa…”
-Hızlı yapın kahvaltınızı da; stada gidelim, kutlamalara…
Sevinçle fırladık döşeklerimizden...
-Kahvaltı yapmadan gidelim anne. Yer kapalım, dedim.
-Erken daha saat! Kahvaltınızı hızlı yapın, yer buluruz...
“Saat” dedi ya annem. Sünnette; bu dünya meleğiydi ya şimdi rahmetli Salih eniştemin taktığı saate baktım yine, gururla. Pırıl pırıl ışıldıyor. Yatarken bile çıkarmıyorum...
O günler efenim, o günler; bayramdı o yıllarda. Dedim ya: Anlatacaklarım eski zamanlarda…
30 Ağustos'lar,
29 Ekim'ler,
19 Mayıs'lar,
23 Nisan'lar,
Resmi bayramlar…
Gerçek anlamda hissederdik günü, doya doya. Bayramı doya doya yaşardık. Bilirdik ki; Mustafa Kemâl, o gün demiş: “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” Bilirdik ki, 5 gün sonra kurtulmuş Tire’miz. Ondan yine 5 gün sonra da İzmir'imiz. Yunanı denize dökmüş şanlı askerimiz... Bilirdik ve hissederdik ki; bayramları bayram yapan, kalplerdir... İnançtır... Gururdur... Hani nasıl derler; her şey birbirine karıştı ya, vatan sevgisidir... Minnettarız Ata’m ve silah, çalışma arkadaşları; minnettarız bu toprağı kanlarıyla sulayan Atalarımız… Tüm yüreğiyle hissedenlerin en büyük bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun…