Eğer sohbetlerimizde zamlardan başka bir konu konuşmaya fırsat bulursak bugünlerde konu Muğla’da yaşanan ağaç katliamına geliyor. Aslında bu cümle bile “Acaba gündem değiştirilmeye mi çalışıyor?” sorusunu akıllara getiriyor zira tarihin en afili zamları ve kavurucu sıcaklar birleşince bir öfke nöbeti geçirmemek için kendimizi zor tutuyoruz...
İşte bu anlarda toplumun öfkesini başka alanlara kaydırmak, kalabalıkların önüne birkaç gariban jandarmayı atmak, sosyal medyada algoritmalarla oynamak kontrollü bir enerji boşalması sağlayabilir. Bu düşünce tabii ki sadece bir ihtimal veya bir şekilde komplo teorisi ama bir gerçek var ki asırlık çınarlar her zaman olduğu gibi bir kez daha maden sahası için baltalandı. İşin katliam kısmında ise gerçek köylüler ve çevreciler vardı, haliyle direniş de gerçekti. Şimdi de madalyonun diğer yüzünden bir başka komplo teorisi üzerinden bakalım… Yaşanan olayların ilk günü köylü kadınlar, yolları kapatırken, ağaç kesimini durdurmak için başından beri nöbet tutan çevreciler iş makinalarına engel olmaya çalışırken hepimiz öfkeyle, üzüntüyle, acıyla izledik. Ancak biraz medya okuryazarlığına sahipseniz 2. gün yaşananlarda mizansen pozları hemen fark edebilirsiniz. Jandarma kalkanlarının önünde gözyaşlarını siliyormuş gibi yapanlar, ağaçlara sarılarak farklı pozlar verenler gibi… Ama 3. günde daha da farklı bir tablo ortaya çıktı. Duruma el koyan siyasiler Akbelen’e giderek 15-20 dakika yada en fazla yarım gün oralarda boy göstererek açıklama yapmaya başladı. Durum itibariyle çok normal olan bu olay Muharrem İnce’nin de araya kaynamasıyla işin başka bir boyutunu gözler önüne serdi. Mikrofonu eline alan İnce “Sıranı bekle” sesleri üzerine sinirlenerek mikrofonu bıraktı, kamp alanından ayrılmak istedi.Ancak normal vatandaşlar yani çevre sakinleri, yani o ormanların gerçek bekçileri buna izin vermedi. Bu yüzden oturup sırasını bekleyen İnce konuşmaya başladığında ise protestolar yine devam edince tepki gösterdi, “Buraya konuşmaya misafir olarak geldim. ‘Sıranı bekle’ dediniz, bekledim, böyle yapmayın. Konu siyaset değil, ağaçlar, ormanlar. Eğer birlikte mücadele etmezsek daha çok ormanı kaybederiz.” dedi. İşte bu diyaloglar ve yukarıda yazdığım bir nevi komplo teorileri olan kendi düşüncelerim bana çok net gösterdi ki Akbelen, Gezi olamaz. Hatta bundan sonra bir daha Gezi olamaz. Çünkü Gezi bir halk ayaklanmasıydı ve tüm siyasi faktörleri kendi içinde birleştiren ancak hiç birinin bunu kullanmasına izin vermeyen bir hareketti. Dolayısıyla ormanları maden rantından kurtarmaya çalışırken ,siyasi bir rant ormanına dönüştürmeye çalışmak bu toplumda itibar görmez. Vatandaşlar da duygusal tepkilerini bir siyasi parti peşinden koşarak ortaya koymaz. Ben destek olurum ama sen destek olamazsın burası benim propaganda alanım düşüncesi ise tam tersi sonuçlar doğurur.