Başbakan ‘ölüm fermanı’ diye nitelenen bir maddeyi de içeren ‘Üretim Reform Paketi’ni savunurken “Zeytin mi daha önemli, tesis mi?” diye sordu.
Cevap verelim: “Vallahi de billahi de zeytin!”
Tarkan gibi bizim de değil zeytinliğimiz, tapusu üzerimize bir dikili zeytin ağacımız bile yok. Ama aynı zamanda dünyanın bütün zeytin ağaçları da bizim.
Çünkü biz de aynı doğanın parçasıyız. O zeytin ağacından yok hiçbir farkımız.
Aslında düzeltmek lazım, farkımız var, hem de çok büyük...
Bizim insanoğlu olarak bu dünyaya yararımız, bir zeytinağacının kıvrık kavruk yaprağı kadar bile yok.
Ama zararımız çok.
Zeytinin ve zeytinyağının mucizeleri anlat anlat bitmez.
Peki ya bizim?
Tüketmekten, yok etmekten başka ne biliyoruz?
Maden tesisleri açacakmışız da oradan zengin olacakmışız...
Peki sonra ne olacak?
Yine dönüp dolaşıp o ağaca, o çiçeğe, yerden biten bir kara çalıya gübre olmayacak mıyız?
Öleceğiz ölecek.
Dünya malı dünyada kalacak.
Ama bu dünya, bu doğa ana, okyanusu, ağacı, dağı, taşı toprağıyla bizim gibi andavallıları ağırlamaya ve çilemizi çekmeye, almadan vermeye devam edecek.
Biraz saygınız biraz hürmetiniz olsun be!
Yeter artık yeter... Dağı taşı beton kaplayamazsınız.
Toprağın altını ayrı, üstünü ayrı paraya çevirmeye çalışırken o toprağın size vereceği asıl nimetleri ıskalıyorsunuz.
Bu ne mal bu ne mülk ihtirası?
Doymuyorsunuz doymuyor.
Bizim bir ağaç için verdiğimiz mücadeleyi anlamıyorsunuz bile.
Siyasetin, muhalefetin gereği gibi görüyorsunuz.
Oysa insanlık gereğidir bu mücadele, insanlığın minnet borcudur.
Zeytin ağacının bir partisi yok ama doğa ananın yıkıcı, yok edici intikamları var, unutuyorsunuz.
***
Neyse siz Mısır Çarşısı'ndan tedarik ettiğiniz yanmaz kefenlerinize cep falan diktirmeye devam edin.
Hatta biz en iyisi sizi eski Mısırlılar gibi malınız mülkünüz, altınınızla beraber gömelim.
Başka türlü rahat etmeyeceksiniz.
***
Ne gerek vardı Arda?
Ben Arda Turan'ın geçici bir delilik hali yaşadığına inanıyorum.
O kadar erken yaşta o kadar büyük bir şöhrete kavuştu ki kimyasının değişmemesi mümkün değildi zaten.
Onu birkaç kez yakından gören, negatif insanlara olan toleransına şahit olan, bu yaptıklarına anlam veremez.
Çünkü Arda gibi ünü boyunu aşmış tüm futbolcular dışarıda yürüyen hedef olarak dolaşıyorlar.
Sağdan soldan yedikleri lafın haddi hesabı yok. Çelik gibi sinir lazım.
Belki bardak taştı, belki neye inanıp neye kızacağını şaşırdı. Acun Ilıcalı'nın zinciri bozduğu 'güçlü Türkiye'ye davet' kampanyasından tut, uçaktaki boğaz sıkma olayına kadar yanlış üstüne yanlış yaptı. (Acun o topa nasıl girmedi ama...)
Şiddet olayının hiçbir tarafı savunulamaz. Ancak birkaç şiddet meraklısı, evrimini tamamlamamış birkaç hırt arkadaş bu olayı savunabilir.
Bir insan gelip yüzüne karşı küfür de etse kimsenin kimseye vurma hakkın YOK... YOK!
Bu kadar, bitti. Ötesi, evrim öncesi çağ alışkanlığı...
Arda birçok insanı hayal kırıklığına uğrattı ve küstürdü. Toparlar mı acaba diye düşünmüyoruz çünkü kendisi geri vetis yapmıyor ve anlaşılıyor ki toparlamaya falan niyeti yok.
Ama neresinden baksan yazık oldu yahu! Ne gerek vardı? Lüzumsuz toplara niye girersin ya da derdini kaba kuvvetle anlatma cüretini nereden, kimden alırsın?
Hiç de yakışmıyor biliyor musun? Sanki tüm bunları dublörün yapıyor!