1900'lerin sonları ile milenyumun başında Altay muhabiriydim. İzmir'in elit insanlarının yönettiği kulüpte başarıyı da gördüm, gözyaşlarına da tanıklık ettim.

Türkiye'nin dört bir yanına deplasmana gittim, hep konukseverlik yaşadım, prestijin tam olarak ne anlama geldiğine Altay'da şahit oldum.

Yakın geçmişte her kulüp gibi Altay da "Dernekler Yasası"na tabi iken tanıdığım en tutkulu başkanlardan Nafiz Zorlu, "Altay A.Ş." diye bir fikir ortaya attı.

Kulüplerin ekonomik açıdan sürdürülebilir bir eksende hareket etmediğini söyleyen Zorlu, gelecek ile ilgili öyle büyük tehlikelerden bahsediyordu ki;  ben de dahil hemen hemen hiç kimse bunların ne anlama geldığinin farkında bile değildik.

Gördüğüm en "neofobik" camialardan olan Altay'da, Nafiz Başkanın şirketleşme fikri büyük bir "infial" yarattı ve "proje" kulübün karanlık "dehlizleri"ne atıldı..

Şirketleşmeye karşı bayrak açanların tezi şuydu: "Şirketleşirsek yarın öbür gün kulübe sahip olan art niyetli kişiler Altay'ı batırırlar, bizim de elimizden birşey gelmez falan filan.."

Peki ardından ne mi oldu? Dedikleri bir bir çıkan Nafiz başkanın fikirleri karşısında ayaklananlar, sonraki yıllarda mevcut şartlarda göreve gelen, üstelik Altaylı oldukları bile tartışılan başkanlara karşı bırak ses yükseltmeyi, kulübü "altın tepside" sununca bugün artık kanıksamadığımız "skandallar" da peş peşe yaşanmaya başladı.

Bu rezillikleri buradan tekrarlayarak 114 yıllık çınara elbette saygısızlık edecek değilim.

Ancak Nafiz Zorlu döneminde atıldığı derinliklerden kulüp darboğaza düşünce  çıkarılmak zorunda kalan "şirketleşme" projesi için birkaç cümle yazmakta yarar var..

Son dönemin hangi "becerikli!' başkanı zamanında ortaya atıldı şimdi hatırlamıyorum, gündeme getirildiğinde şirketleşme ile ilgili şöyle deniyordu, "Malezyalı bir grup kulübü inceliyor..." Aynı paralelde yeni bir  yalan daha yayına sokuldu, "Petronasmış..."

Yuh artık.. Ben tam, "Lewis Hamilton da Altay maçına gelecekmiş" yalanı ortaya atılsın diye beklerken, neyse ki dedikodular bir süre  kesildi.

Sonra bir Fransız şirket gündeme geldi. Dostlar bugün Altay'ın totalde borcunun 20 milyon Euro civarında olduğu söyleniyor. Böyle bir yükün altına girebilecek topluluğunda da az çok bir gücü olması şart değil mi?

İmza aşamasına gelindiği söylenen firmayı merak ettim araştırdım. Altay'a talip olduğu iddia edilen şirketin geçen yılki toplam cirosu 20 milyon Euro.. Anladık ki, koskoca kulüp yine birilerinin oyuncağı olmuş, sanki.

Geçtiğimiz hafta düzenlenen spor zirvesinde Mustafa Denizli, Altay'ı bulunduğu durumdan kurtarmak için bir takım girişimleri olduğunu söylemişti.

Aynı günlerde iki haber daha okuduk gazetelerde. Birine göre Gaziantep merkezli bir firma ile başkanın temasta olduğundan bahsediliyor.

Bir diğeri ise İstanbullu bir inşaat firmasının kulüple "ciddi! " olarak ilgilendiği yönünde.

Ancak her nedense ilgilenen firmalar ortada yokken biz sadece onların ne kadar "Büyük!" olduğunu söyleyen insanları dinliyoruz.

Hatta başta da bahsetmiştim ya; kendisine altın tepside sunulan kulübü aynı şartlarda almak için bekleyenlerin olduğunu da duyuyorum.

"Çakmalar" değil "Gerçek" Altaylılar, buradan bir defa daha sizlere sesleniyorum.. Kapalı kapılar ardından "dedikodu" yapmanın, sosyal medyadan "şovanist" sloganlar atmanın zamanı geçmedi mi?

Başka Altay yok..

Ne duruyorsunuz, sahip çıksanıza kulübünüze..