Adamın başı ağrır mesela, bir ağrı kesici iç dersin cevap şu olur: Ben ilaç içmeyi sevmiyorum!
Biz çünkü zevk için, ne bileyim damak tadı için, keyif için ilaç kullanıyoruz.
İlaç içmenin sevmesi sevmemesi mi olur allasen?
İhtiyacın varsa içersin.
Sanki kan davalısıymış gibi farmakoloji dünyasına tamamen düşman olan bu güruhu hiç anlamadım, anlamayacağım da.

***

Ben tam bir eczane dolabı tutkunuyum.
Aylık eczane masrafım arkadaşlarımın alay konusudur hatta.
Evde her dert için bir deva bulunur.
Yanık kreminden, böcek sokmasına karşı pomada, cilt için kolajen hapından, kas gevşetici jellere kadar ne ararsan benim ecza kutumda bulabilirsin.
Çeşit çeşit vitaminler ve tabii ki başımın tacı antidepresanlarım!

***

İşte bu antidepresanları yıllarca ben de o farmakoloji karşıtları gibi reddettim durdum.
Hayır onlara ihtiyacım yok dedim, zaten aslında bir işe yaramıyorlar tamamen plasebo etkisi dedim, sonra bırakması zor oluyor ve insan ilk başladığı zamandan daha da kötüye gidiyor dedim... Dedim de dedim.
Ta ki çok seneler önce bir psikiyatr arkadaşımın kapısını yarı deli halde çalana kadar.
O zaman bana önerdiği ilaçlar için “Ya bağımlılık yaparsa” diye sormuştum. O da bana cevap olarak “Tamam, o zaman sen de ömür boyu içersin, çünkü ihtiyacın var” demişti.
Özellikle gece uykuma yardımcı olan ilaç hakkında...
Düşününce ve o ilacı da kullanmaya başlayınca çok mantıklı geldi.
Bütün hayatım uyku sorunuyla geçmişti ve bu hem iş hem sosyal hayatıma olumsuz yansıyordu.
Hem antidepresan hem uyku verici özelliği olan o ilacı içmeye başladıktan sonra geceleri bebecik gibi uyumaya ve sabah da uykumu almış mutlu mutlu uyanmaya başladım.
Eee şimdi bunun nesi kötü?
Beyinde bir kimyasalı az üretiyorsak bunu dışarıdan takviye etmek o kadar da korkutucu olmamalı.
***
Son yıllarda benim kendi deneyimlerimle savunduğum şeyi sonunda biliminsanları da açıkladı işte: Çok kapsamlı bir araştırmanın ardından tıbbın en büyük tartışmalarından birine son vererek antidepresan ilaçların gerçekten işe yaradığı sonucuna vardıklarını duyurdular.
Yani bir de yaşadığımız çağı ve ülkeyi düşünürseniz zaten akıl sağlığımızı dışarıdan takviye almadan korumamız imkansız gibi.
Bizi ne yoga keser, ne meditasyon. Onlar 'insanlıktan nasibini almış' toplumların şifası!
Bize biraz zor yarar.
O yüzden sinir ve öfke nöbetleriyle etrafımızı ve kendimizi kıra döke yaşayacağımıza tıp dünyasından yardım istemek daha doğru sanki.
Tabii komşunuza iyi gelen ilacın sizi daha da beter edebileceğini unutmadan.
Psikiyatr kapısı çalmaya çekinmeden.

***

Akılları fikirleri bacak arası

Son on yılda televizyon dünyasında çok şey değişti.
Sansür artık TRT döneminden daha koyu bir kıvamda.
Sigara ve içki sahnelerine tahammülümüz yok mesela.
Öpüşme, sevişme sahneleri zinhar yasak.
Neden?
Çünkü Türk toplumunun gelenek ve göreneklerine ve dahi aile yapısına bu görüntüler ters!
Toplum huzurunu ve vicdanını yaralayıcı bu görüntüler.
Sigara-içki-öpüşme...

***

Bu arada Türk toplumunun o çok hassas aile yapısında son on yılda çocuk istismarı yüzde 300 arttı.
Yüzde 300!
Ensestte ilk sıraları kimseye kaptırmıyoruz.
Ama içki, sigara, öpüşme bizi fevkalade rahatsız ediyor.
İşi gücü bıraktık bununla uğraşıyoruz. O derece muhafazakar ve namus delisiyiz.
Asansörde kadın erkek bir araya gelince tek düşündüğümüz tavşan gibi delirmek.
Ya da yatağa yatınca yorgan, bataniye oramıza buramıza değince hallenmeler geliyor bize.
O yüzden asansör ve yorganı da yasaklamak üzereyiz.

***

Aklı apış arasına kaçmış sapıklara bakmıyor ama şu içki-sigara-öpüşme sahnelerine büyük ayar oluyoruz.
Öyle de bi'şeyiz!