Başlarken olağanmış gibi geliyor.
Etrafınızda küme küme insanlar.
Genci var, yaşlısı var.
Ortak özellikleri üzerilerindeki tişörtler.
“Adalet” yazıyor...
***
Kimi kırmızı, kimi beyaz.
İlk günden bu yana orada olanlar var, önceden gelenler var, o gün katılanlar var.
Kimse kimsenin ismini bilmiyor aşağı yukarı.
Sonra bir ses duyuluyor, başlıyorlar yürümeye.
***
Kimsenin yarıştığı yok.
Kimsenin acele ettiği, başka birini ezdiği yok.
Tanımadığın bir el, bunalmış olabileceğini düşünerek elindeki suyu uzatıyor sana.
“Beni zehirler mi?” diye düşünmüyorsun.
Alıp kana kana içiyorsun...
***
Adalet yürüyüşüne katılan, bir adım bile atmış olan her kim varsa, alınlarından öpülmesi gerekir.
Öyle mağrur, öyle sevinçle yürüyorlar ki, yoldan geçen arabaların son ses çaldığı “dombra”ya dönüp bakmıyorlar bile...
Ve muhteşem lojistik destek.
Gak demenize bile gerek kalmadan yol kenarına konuşlanmış su istasyonları, öğle saatinde midenizi müthiş bir coşkuyla kaplayan sulu yemekler, duraklamalarda birkaç dakika içinde kurulan çeşmeler, tuvaletler...
İnanmayacaksınız ama, yürürken güvenliği sağlayan gencecik çevik kuvvet polislerine sık sık sorulan “kardeşim/oğlum susadın mı” diyen binlerce insan...
***
Hava değil, yol değil, en çok mücadele edilen nedir biliyor musunuz?
Asfalt...
O nasıl bir yapıysa artık, bütün güneşi önce emiyor, sonra da ayak tabanlarınızdan başlayarak beyninize kadar hissettiriyor.
Asfalt yakıyor insanları, onlar umursamıyorlar bile...
***
Kars'tan gelen var, Tekirdağ'dan da...
Antalya'da kumsala uzanıp deniz-güneş keyfi yapmak yerine, cehennem sıcağı asfaltın üzerinde yürümeyi tercih eden de var.
Karadeniz'in serin yaylaları yerine Sakarya sıcağını kucaklayan da.
***
Hiç kimse dertlenmiyor, gülüyor...
Biraz sekseniz, arkadan bir ses, “kardeş yardım edeyim mi. Gel koluna gireyim” diyor.
Kadınlar var ya, Nazım'ın kadınları.
Ateş olmuş her yerinizi kavuran asfaltta dahi, anadır, bacıdır, candır sözünü bildiğin ispat ediyorlar.
Tek bir kişiyi geride bırakmıyorlar.
Sarıyorlar, sarmalıyorlar, koruyorlar.
Başındaki şapkasını başkasına verip, “kendisi şapkasız güle oynaya yürüyen” kadınlar gördüm.
***
Gitmeyenlere “sitem” falan ettiğim yok.
Eğer gitseydiniz, katılsaydınız, bir adım dahi atmış olsaydınız derdim ki, “Eğer asfaltın sıcağından ağlamazsanız, insanların umudundan ağlardınız...”
Öyle keyifli bir asfalt acısı bu...
***
Ve “Adalet”in en başında yürüyen adam.
Herkesin “kaytarma” şansı var, onun yok...
O adımların hepsi “sahici” ve de acılı.
70 yaşında “Adalet” için yürüyor ya, umutsuz olmaya hiç gerek yok.
Umut dediğiniz “asfaltın” cehennem sıcağından direk “yüreğinize” işliyor çünkü...