Cumhuriyet devrimlerinin en önemli ayağı saltanatın bitirilmesi, tabii olarak da hilafetin kaldırılması ve böylelikle modern Türkiye’nin kurulmasıydı. Ancak böylesine büyük bir devrim bir günde gerçekleşmedi. Sancılı süreçlerin ardından o zamanki TBMM’de oybirliğiyle hilafet kaldırıldı. Laik Cumhuriyet o günlerden bugüne kadar yer yer saldırılara uğrasa da yoluna devam etti ama her nedense bugünlerde Filistin’e destek adı altında yapılan şeriat ve hilafet çağrıları ‘meşru’ kılınmaya çalışılıyor…

Şimdiye dek Anayasaya karşı olan bu hilafet çağrıları suç olarak betimlenmişti hala da öyle. Ancak şimdilerde ifade özgürlüğü adı altında bir zemine oturtulmaya çalışılıyor. Aynı Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasında bir kriz yaratılmaya çalışılması gibi. Kısacası Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına karşı bir rahatsızlık var. O yüzden bu konuları iyi bilmemiz ve geriye bakıp tarihimizi incelemekte fayda var zira bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz. Gelelim o dönemin özetine ve İzmirli gazetecilerin önemine…

Hilafetin kaldırılma sürecinde yaşanan karşıtlıklar devam ederken Atatürk ilk başta ne olacağını görmek istiyor. 
18 Kasım 1922 günü TBMM’de hilafetin devletteki yeri konusunda başlayan tartışmalardan sonra Mustafa Kemal Paşa söz alarak bu konuda çok konuşulabileceğini ancak sırası olmadığını, öncelikle firari halifeyi halletmek gerektiğini belirterek halifenin yetki ve mevkisi hakkında başlayan gergin tartışmayı sonuçsuz bırakır.

Peki ne zamana kadar? Taa 1924’e kadar… Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1924 yılı başında ordunun yapacağı harp oyununu takip için İzmir’e gelir ve 2 ay kadar kalır. Atatürk İşte bu süreçte hilafetin artık kaldırılması gerektiğine İzmir'de karar vermiştir.

Takvimler 22 Ocak 1924 tarihini gösterdiğinde Başvekil İsmet Paşa İzmir’de bulunan Atatürk’e bir telgraf gönderir. Telgrafta Hilafetle ilgili tartışmaların gazetelere yansıdığını ve aynı zamanda Hilâfet hazinesinin dışında masraflar için yardım istendiğini anlatır.

İşte bu telgraftan sonra Mustafa Kemal artık dayanamaz ve İsmet Paşa’ya gönderdiği cevapta halifenin taleplerinin Cumhuriyetin istiklaline açık bir tecavüz olduğunu belirtir. Hilâfet kadrosunun ciddi tetkik edilmesi ve azaltılması emrini veren Atatürk telgrafı şöyle bitirir:

"Serkarinler, serkatipler mevcudiyeti halifeyi hâlâ saltanat hülyası içinde uyutmasın! Türkiye Cumhuriyetini, nezaket ve safsataya kurban edemeyiz."

Atatürk ve İsmet Paşa arasındaki bu haberleşme ile Türkiye Cumhuriyeti’nin hilafet karşısındaki tutumu belirlenmiş olur. Artık bu işi bitirmeye net olarak karar veren Mustafa Kemal Paşa, hilâfet makamına karşı harekete geçmeden önce gazeteci ve profesörlerle de fikir birliğine varmak istiyordu. Bu maksatla 4/5 Şubat 1924 tarihinde İzmir’de devrin önde gelen gazeteci ve akademisyenleriyle iki gün üst üste uzun toplantılar yapar. Nitekim toplantılar sonunda Cumhurbaşkanı Atatürk, basın ve üniversite çevrelerini de yanına almayı başarmıştı. İşte bu fotoğraf da o toplantıların belgesidir.

Daha sonra 1 Mart’ta TBMM’nin yeni çalışma yılının açılış konuşmasını yapan Mustafa Kemal hilafetin kaldırılması gerektiğini dile getirir ve böylelikle Cumhuriyet Halk Fırkası kanun teklifi hazırlayarak meclise taşır. Hazırlanan teklif oybirliğiyle kabul edilir. O kanunun ilk 3 maddesi ise tam olarak şöyle:

  1. Halife hal’edilmiştir. Hilâfet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilâfet makamı mülgadır.
  2. Mahlu Halife ve Osmanlı Saltanat-ı münderisesi hanedanın erkek, kadın bilcümle azası ve damatları Türkiye Cumhuriyeti ülkesi dahilinde ikamet etmek hakkından ebediyyen yoksundurlar. Bu hanedana mensup kadınlardan mütevellid kimseler de bu madde hükmüne tabidirler.
  3. İkinci maddede sayılan kimseler işbu kanunun ilanı tarihinden itibaren azami on gün zarfında Türkiye Cumhuriyeti arazisini terke mecburdurlar.

Bu kanunla birlikte Halifelik, Laik Türkiye’den silinip atılır. Cumhuriyet devrimleri gerçekleşirken bugün dahi örnek aldığımız İzmir’in gazetecileri de Mustafa Kemal’e yoldaş olmuşlardır. Bu gurur veren misyonumuz da ağaç kavuğundan değil böylesine köklü bir geçmişten gelir.