Türkiye’de siyaset ve ekonomi gündemi diğer konulara odaklanmamızı engelliyor olsa da, görmezden gelemeyeceğimiz bir gerçek var: Şu anda ülkemizde çok ciddi su kıtlığı yaşanıyor.
Yeşil Bursa’nın suyu bitti; barajlarının doluluk oranı %0’a indi. Bunun ne anlama geldiğini bir oturup düşünmek lazım!
İzmir’in en büyük barajı olan Tahtalı’da en güncel rakamlara göre aktif doluluk oranı %2.3. Şehirde her gün bölge bölge planlı su kesintileri ile tasarruf yapılmaya çalışılıyor.
Başkent Ankara’nın en büyük barajı Çamlıdere’de aktif kullanılabilir su oranı % 7.05 olarak bildirilmiş. 20 milyon insanın yaşadığı İstanbul’da en büyük baraj olan Ömerli Barajı’nda ise doluluk oranı %25’lerde.
Türkiye nüfusunun büyük bölümünün yaşadığı en kalabalık şehirlerden bahsediyoruz. Bu şehirlerin barajlarının yarısı bile dolu değil.
Bu oranlar aslında hükümeti çok acil bir şekilde harekete geçirmeli. Çünkü su yoksa hayat yok. NOKTA.
*
Türkiye’de yanlış ve aşırı su tüketiminin kendini en çok gösterdiği sektör, tarım. Tarımsal sulama tatlı su çekiminin yaklaşık % 70’ini kullanıyor. Bu susuzluk ortamında, böyle bir rakam asla kabul edilemez. Damla sulama başta olmak üzere, gelişmiş ülkelerin kullandığı modellere geçmek için ve bu geçişi zorunlu hale getirmek için daha neyi bekliyoruz?
Dünyada endüstriyel su kullanımı da genellikle % 20 civarında gerçekleşiyor. Termik enerji santralleri, madencilik, imalat gibi sektörler ciddi oranda su tüketiyor.
Elbette tarımdan ve endüstriden vazgeçemeyiz; ama daha tasarruflu su kullanımına yönelik sistemlere ve teknolojilere geçebiliriz. Devlet bu geçişi teşvik eder ve zorunlu hale getirirse ülke genelinde ciddi bir su tasarrufu sağlanabilir.
Tabii bunu yapmak için çevre duyarlılığına sahip olmak, doğal kaynakların korunmasını önemsemek ve ileriyi düşünmek gerekiyor. Yani her önüne gelen madene ruhsat vererek, tarımsal sulama sistemlerinin eski sistemle devam etmesine izin vererek, kuruyan gölleri görmezden gelerek, Kanal İstanbul tarzı projelerde inat ederek ülkemizi susuzluğun pençesinden kurtarmak mümkün değil.
*
Sosyal medyada da insanlar haklı olarak bu duruma tepki gösteriyor. “Biz dişimizi fırçalarken musluğu kapatıp tasarruf etmeye çalışırken, altın madenlerine izin veriliyor”, “biz bulaşıkları sudan geçirmeden makineye koyuyoruz az su gitsin diye; dakikada tonlarca su harcayan fabrikaları kimse umursamıyor” diyorlar.
Haklılar. Tarım ve endüstriyel su kullanımı bu şekilde devam ederse, bizim bireysel olarak sağlayacağımız tasarruf ne kadar etkili olabilir ki?
Bin kişi bir ay boyunca bireysel bütün tasarruf önlemlerini alsak bile tarımsal sulama için giden suyun binde birini geri getiremeyiz.
Tasarruf önce, suyu en çok kullanan sektörlerde düzenlemeler yapılarak sağlanabilir.
Ama bu da şu demek değildir: Biz de o güne kadar suyu bol bol harcayalım, hiç tasarruf etmeyelim. Bireysel tasarruf adı üzerinde bireysel bir eylemdir. Kişinin kendi duyarlılığının, ülkesinin kaynaklarına verdiği değerin bir yansımasıdır. Bizler suyumuzu, elektriğimizi tasarruflu kullanmaya devam edelim ama bizim çabamız asla yeterli gelmez.
Bu konuda asıl iş ülkeyi yönetenlere düşüyor!

Çocuk, kadın, hayvan ve doğa için ADALET
Her geçen gün artan çocuklara, hayvanlara, doğaya ve kadınlara karşı işlenen suçlara karşı birlik olmak, adaletin yerini bulmasını sağlamak için seslerini duyurmak isteyen STK’lar 9 Kasım’da İstanbul Yenikapı’da buluşuyor. Adalet mitinglerinin ikincisi olacak olan buluşmaya Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce STK’nın ve duyarlı vatandaşların katılımı bekleniyor.
9 Kasım saat 14.00’te düzenlenecek olan mitingde kalabalıklar “Her gün öldürülen hayvanlar için, yok edilen doğa için, susturulan kadınlar için, geleceğimiz olan çocuklar için birlikte haykırıyoruz: ADALET!” diyecek.
Mitingi düzenleyen STK’lar arasında yer alan Sokak Canlıları, Çevre ve Doğayı Koruma Sosyal Yardımlaşma Derneği (SOÇED) de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla tüm duyarlı vatandaşları Yenikapı’ya davet etti. SOÇED’in paylaşımında şu ifadeler kullanıldı “Kadın için, çocuk için, hayvan için, doğa için... Adalet için buluşuyoruz. Sesimizi birleştiriyoruz; çünkü sessizlik, adaletsizliğin en güçlü müttefikidir. Yeryüzünün, yaşamın ve vicdanın yanında olan herkesi çağırıyoruz. Gel, bir ses ol. Gel, bir nefes ol. Gel, adaletin yankısı ol.”
Miting komitesi şu platformlardan oluşuyor: SOÇED, Kocalider41, İPAAC, SERENİN MELEKLERİ, DİHFED, HAYKONFED, KARADENİZFED, HAYDES, KOCAELİ PATİ KORUYUCULARI, BÜYÜK SAHAYKO, BAKHALDER, İHDİD, PATİCİKLER ÇİFTLİĞİ DERNEĞİ.

WWF Türkiye uyardı: Kuraklık alarmı!
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF Türkiye) sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla Türkiye’de ciddi boyutlara varan kuraklık sorununa dikkat çekerek, “Sulak alanlar doğanın nabzı gibidir, doğanın sağlığı hakkında bize ipuçları verir. Bu alanlar kurumaya, bozulmaya başladıysa, doğa alarm veriyor demektir” ifadelerini kullandı.
Ülkenin dört bir yanından kuraklık haberleri geldiği ve sulak alanların hızla yok olduğu kaydedilen açıklamada, bu durumun temel nedenlerinin aşırı su kullanımı, verimsiz tarımsal sulama, kurutma ve kirlilik olduğu vurgulandı. WWF Türkiye şu bilgileri paylaştı:
-
Türkiye’de kullanılan suyun %77’si tarımda harcanıyor; verimsiz sulama yöntemleri suyun boşa gitmesine yol açıyor.
-
Yüzey ve yeraltı suyunun aşırı kullanımı göllerin kurumasına, deltaların beslenememesine ve obrukların oluşmasına neden oluyor.
-
2021 ve 2025 yılarında Tuz Gölü’nde flamingo yavruları susuzluktan öldü.
-
Yaşayan Gezegen Raporuna göre tatlı su ekosistemlerinde tür popülasyonlarında %85 kayıp yaşandı, son 300 yılda gezegendeki sulak alanların %87’si yok oldu.
WWF Türkiye sorunun çözümü için yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: Modern sulama sistemleri, sanayide su tasarrufu ve can suyu bırakma, sulak alanları korumanın temel yollarını hayata geçirme.

KULAĞIMIZA KÜPE
“Bizler ancak anlarsak umursarız. Ancak umursarsak yardım ederiz. Ancak biz yardım edersek kurtulurlar.”
– Dr. Jane Goodall - Primatolog