Ayvalık denince aklımızda ne canlanır ? Bence önce zeytin, sonra tarihi evleri ile tipik bir Ege kasabası ve dahi Cunda adası. Yaratılmış bir imaj değil, gerçekten böyle. Hatta Ayvalık hakkında bilmediklerimiz, bildiklerimizden daha çok. Türkiye’nin yüzde birinin bile Ayvalık’ı özellikleri ile tanıdığını zannetmiyorum.
Rehberlik mesleğine 1974 yılında başladığım yer olması nedeni ile Ayvalık’ın benim için özel bir yeri vardır. Emekleyerek yürümeyi öğrendiğim evim gibi yani. Her Ayvalık’a gelişimde rehberlikteki ilk günlerim gözümde canlanır. Acemiliklerim, şaşkınlıklarım, bugün bile hiç eksilmemiş, baştaki gibi süren heyecanım.
Ayvalık denince aklımızda ne canlanır ? Bence önce zeytin, sonra tarihi evleri ile tipik bir Ege kasabası ve dahi Cunda adası. Yaratılmış bir imaj değil, gerçekten böyle. Hatta Ayvalık hakkında bilmediklerimiz, bildiklerimizden daha çok. Türkiye’nin yüzde birinin bile Ayvalık’ı özellikleri ile tanıdığını zannetmiyorum.
Biraz yazlıkçı, biraz yol geçen turizmi ile sınırlı kalmış. Ama hak ettiği bu değil tabii. Çünkü Ayvalık’ın değerleri, sahip olduğu harika denizinden çok daha fazla. Yerel kültür, zeytin ve zeytinyağı, otlar, harika taş ev mimarisi, kiliseden dönme muhteşem camiler. Saymakla bitmez. En büyük değeri de insanı bence. Saygılı, dost ve içten. Tek eksiği Ayvalık’ın turizmi 12 aya yayamaması.
Ayvalık 70 bin nüfuslu bir kasaba. Ama yazın gelen yazlıkçılar ve turistler ile katlanıyor. Sahilin güzelliğinden çok daha fazlası arka sokaklarda saklı. Muhteşem tarihi evler, camiye çevrilerek korunmuş kilise yapıları. Egeli olma özelliğini korumuş Ayvalık’ta her şey insanı tutup “Ben burada yaşamalıyım”a getiriyor.
Ayvalık Turizm ve Tanıtma Derneği Başkanı, arkadaşım Ümit Özgültekin, "Sadece yaz ve bayramlar değil, yıl boyu turizmi canlı tutmamız gerekiyor. Ayvalık Belediyesi ile kış aylarında yapacağımız zeytin hasat şenlikleri, ot festivali ve benzeri organizasyonlarla hareketliliği sürdürmeye çalışacağız. Ayvalık, sadece denize girilecek bir yer değil. Burada kış aylarında sakinliği yaşayabilir, dinlenebilir, stresini atabilirsiniz" diyor. Özgültekin şöyle devam ediyor: “İklimi ile, mutfağı ile, tarihi ve güzel taş evleri ile Ayvalık 12 ay yaşanabilecek, tatil yapılabilecek bir yer. Amacımız Ayvalık’ın 12 ay boyunca turizm yapılabilecek bir tatil yöresine dönüşmesi.”
Bence yerden göğe kadar haklı.
Renk cümbüşü
Günlerden perşembe, Ayvalık’ın pazarı ve biz hayran hayran sokakları arşınlıyoruz. Her yerde gözümüze çarpan, rengarenk giysiler içinde alışveriş yapan köylü kadınlar. Arkadaşım Ümit, bunun bir gelenek olduğu, her perşembe çevre köylerden, ürününü satmak ve alışveriş yapmak için kadınların en güzel giysileri ile pazara geldiklerini söyledi. Gerçekten her biri birbirinden güzel oyalı yazmaları başlarında, rengarenk şalvarları ve mintanları ile özel görüntüler yaratıyorlar.
Kilise ve camiler muhteşem
Deniz tarafı Ayvalık’ın görünen yüzü. Görünmeyeni de arka sokaklar saklıyor. Rum nüfusun yoğun yaşadığı mübadele öncesi yapılmış olan Ortodoks kiliseleri bugün hala ayakta. Ama kilise olarak değil, yine bir ibadethane, cami olarak. Saatli Cami, Çınarlı Cami ve Hayrettin Paşa Camisi bunların en görkemlilerinden. Dışarıdan baktığınızda ihtişamlı bu yapıları içerden gördüğünüzde hayranlığınızı gizleyemiyorsunuz. Bir de Taksiyarhis Kilisesi var. Bu kilise Ayvalık’taki en eski yapı ve müze olarak hizmet veriyor.
Saatli Cami (Aya Yannis Kilisesi) çarşı içinde harika bir yapı. 1944 yılında depremde çan kulesi yıkılmış. İkonaları da badana ile kapatılmış. Çınarlı Cami (Aya Yorgis) işlemeli sarımsak taşları görülmeye değer. Çarşı Caddesi'nin sonunda ziyaretinizi bekliyor. Kato Panaya Kilisesi, camiye çevrilmiş hali ile Hayrettin Paşa Camisi ise mavi renklerin hakim olduğu huzurlu atmosferi ile içine girenleri adeta büyülüyor.
Ayvalık mutfağı
Ayvalık iklimi ve verimli toprakları sayesinde sadece doğada yetişen otları ile değil adaçayı, kekik, ebegümeci, funda, gelincik, ballıbaba ve papatya türlerinin yansıra, funda benzeri dikenli bitkilerin de yaşam alanıdır. Ayrıca çevresi zeytin ağaçları ile kaplı olan bir doğa harikasıdır.
Çarşı içinde hala eski düzen hizmet veren lokantalar var. Esnafın da yemek yediği, Ayvalık’a gelen konukların da lezzetli yemekleri tattıkları lokantalar. Kıyıdaki Rakı-Balık-Ayvalık, veya Ayvalık Tostu ise ayrı bir dünya.
Hele çarşıda arkadaşım ile birlikte çorba içtiğimiz bir lokanta var ki, uzun süredir böyle lezzetli çorba içmemiştim. Kelle Paça, Ayak Paça çorbaları bir efsane. Çorbacı Yücel’i bilmeyen yok. Birkaç çeşit yemek de yapıyor, bir de Ayvalık’ın pazarı olan Perşembe günü ciğer. Ciğer bu kadar mı lezzetli, bu kadar mı yumuşak olur. Ben de artık müdavimi oldum.
Cunda Adası
Cunda veya Alibey adası sadece bir ada değil, adeta farklı bir dünya, farklı bir kültür. Ayvalık’ın bir parçası olmasına karşın, kendi kişiliğini koruyor. Çok özel yapıları, papalina ve mezeleri ile meşhur kıyı restoranları, keyifle kaybolabileceğiniz arka sokakları ile size çok keyifli anlar yaşatıyor. Restore edildikten sonra şimdi müze olarak hizmet veren Taksiyarhis Kilisesi de ilginç objelere ev sahipliği yapıyor. Son yıllarda açılan zeytinyağı, süt ürünleri, hediyelik eşya satan dükkanlar da ara sokakları cıvıl cıvıl yapıyor.
Şeytan Sofrası
Buraya gelip de Şeytan Sofrası'na gitmemek, güneşi burada batırmamak olur mu? Olmaz tabii. Gerçekten buradan Ayvalık ve adaları, doğal güzellikleri çok farklı gözüküyor. Şeytan’ın ayak izini görüp, akşam kızıllığında güneşin batışını izlemenin tadına doyulmuyor.
Şeytan Sofrası’nın eski hali çok daha doğal ve güzeldi. Buranın özel kişilere kiraya verilmesi ile tamamen ticari bir durum oluştu. Manzara aynı manzara, ama buranın doğallığından eder kalmadı. Yapılan düzenlemeler doğallığını aldı götürdü. İki dakika manzara seyredip, birkaç fotoğraf çekecek olsanız bile, dünyanın park parasını ödemek zorundasınız. Hiç hoşuma gitmiyor bu durum. Buranın büyüsünü bozuyor.
Sarımsaklı
Sarımsağı ünlü müydü bilmem ama, dünyanın pek çok yerinden insanların tercihi Sarımsaklı plajlarıdır. Serin ama berrak denizi, kumu ve öğleden sonra denizden esen Meltem rüzgarı ile insana “Cennet burası” dedirtiyor. Karşısındaki Midilli Adası'nın evleri, Uzo fabrikasının kırmızı beyaz boyalı bacası da çıplak gözle seçilebiliyor.
Bir de burada çıkan Sarımsak taşı diye bir taş var. İşlemesi kolay ama o derecede estetik ve dayanıklı. İzmir’in seçkin konakları, camileri, kamu binaları bu taşla inşa edilmiş. Ayvalık’takiler zaten öyle. Sarımsak plajından çıkan bu taş şimdi korumaya alınmış.
Ayvalık artık sadece kum-güneş-deniz ile değil, sahip olduğu diğer değerler ile öne çıkmak istiyor. Tercihini hızlı ve bilinçsiz turizmden yana değil, sağlıklı yaşamın bir parçası olan doğası, huzuru, zengin mutfağı ve insanların tatillerini keyifle geçirecekleri bir tatil yöresi olmaktan yana kullanmak istiyor.
Belki siz de bunun bir parçası olmak istersiniz. Ne dersiniz ?