Dünyada en çok bulunan şey nedir biliyor musunuz? Ne denizdeki kum, ne de gökteki yıldız. En çok bulunan şey “BAHANE”dir.

Düğünde kıza “Kızım kalksana, sen de bir oyna” demişler. “Yerim dar.” demiş. Yerini genişletmişler, “Yenim dar.” demiş. Bizim turizm de böyle işte, bahanelerimiz bitmez. “Sen ne yaptın?” desen, bahane çok. Denizdeki kumdan da daha çok.

En önemli turizm bahanemiz de, “Türkiye’nin yeterince tanıtımı yapılamıyor.” Türkiye bir ürün mü ki tanıtımı yapılsın. Daha bunu bile kavrayabilmiş değiliz. Coca Cola’nın reklamını yapacaksan, yatırımcıların, fabrikanın, fabrikaya giden yolların mı tanıtımını yaparsın, yoksa satın alınabilecek ürünün mü? Tabi ki ürünün reklamı yapılır.

İlginçtir, tanımlanmış, özellikleri belirlenmiş turistik ürün üretme yeteneğine sahip değiliz daha. Havaalanını, oteli, kumu, güneşi, denizi anlatıyoruz, ama ürün oluşturamıyoruz. Diyeceksiniz, bunlar tanıtılmayacak mı? Tabi ki tanıtılacak, ama global tanıtım, bütünün bir parçası sadece.

Bir otomobil fuarı düşünün, herkes çeşit çeşit otomobillerini getirmiş, parlak ışıklar altına dizmiş. Her otomobil birbirinden güzel, şıkır şıkır göz alıyor. Oradaki bir bölümde ise otomobil falan yok. Arabanın parçaları, araba yapımında kullanılan çelik, alüminyum, plastik vs. sergileniyor. Soruyorsunuz, bunlar nedir diye. Görevli de diyor ki, “Bu size sunacağımız muhteşem otomobilin, parçaları, kaliteli malzemeleri.” Pardon?

HANS ABİME NE VEREYİM?

Biz de turizmde tam da bunu yapıyoruz işte. Bitmiş, satılabilecek, değerli bir ürünü sunmak yerine, bunun parçalarını, yani denizin, kumun, güneşin, otelin ve havaalanının reklamını yapıyoruz. Aynı otomobil fuarı örneğinde olduğu gibi. “Kes bana oradan bir porsiyon havaalanı” veya “Çek bir otel odası, deniz manzaralı olsun” gibi.

Bunların işin malzemesi, bileşeni olduğunun ayırdına varmış değiliz henüz. Varsa yoksa, tanıtım. Turizm kötü gider, hata tanıtımda. Az turist gelir, “tanıtım yapamıyoruz.” Güzel bir özlü söz vardır. “Beklediğin iyi cevaplar için, doğru soruların var mı?” Turizmde de böyle, “Beklediğin turizm geliri için, doğru ürünlerin hazır mı?”

ÜRÜN NEREDE?

Turizmde ürün demek, tur demek, paket demek. Paketlenmiş, başlangıcı, sonu, içeriği belirlenmiş, her şeyi tek tek tanımlanmış. Müşterinin ilgi alanına göre, içerisi çeşitli aktivitelerle doldurulmuş. Gelecek konuk tam anlamıyla ne alıp, karşılığında ne vereceğini biliyor yani. Anadolu turu dediğimiz, genellikle bir haftalık turlar böyle mesela. Nerede kalacak, ne görecek, hangi aktiviteye katılacak biliyorlar.

MODERN HAPİSHANELER

Ama bizde hepsi böyle mi? Ne gezer. Varsa yoksa, deniz kenarındaki otelleri satalım. Yüzlerce, binlerce yataklı “Her şey dahil, Türkiye hariç” otellerini. Duvarlar içindeki modern hapishaneleri. Bu iş para getirmiyor. Oteller dolsun diye, mümkün olan en düşük fiyatı vermen gerekiyor. Bir taraftan yabancı tur operatörü seni köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

Bu mudur şimdi turizm? Bu mudur, memleketi kalkındıracak turizm şekli? İş göz boyamaksa, en güzelini yapıyoruz. Cafcaflı oteller, on binlerce çalışana iş, turizmin desteklediği sektörler. Kulağa ne kadar hoş geliyor, değil mi? Hakkıyla yapıyor, çalışanın, kullandığımız ürünün hakkını verebiliyor muyuz peki? Nerede, çalışan köle misali, aldığın ürün en ucuzundan, ona da hak ettiği parayı vermiyorsun zaten.

TURİZM FUARLARI

Turizm fuarlarına bakıyorsunuz, stant açanlar oteller. Esas ürünü satacak olan seyahat acenteleri tek tük, eser miktarda. Ama belediyeler orada, valilikler orada, özel idareler, kalkınma ajansları. Peki bu kurumların orada ne işi var? Bir ürün mü satıyorlar, turlar mı düzenliyorlar?

Global tanıtım yapıyorlar desek, yapmaya çalışıyorlar diyelim. Onun işi o değil ki? Turizmden ne anlar özel idare çalışanı? Madem çok meraklısın, orada ürün satacak olanlara köprü ol, olanak yarat. Ama öyle olunca özel idarenin muhasebecisi, belediye meclis üyesi, kalkınma ajansı yöneticisi nasıl yurtdışına çıkacak? Devletin parası ile görev yapıyormuş gibi, nasıl gidip fuarların yapıldığı şehirleri gezecek.

Deveye sormuşlar, “Neden boynun eğri” diye. O da “Nerem doğru ki?” demiş. Bizimkisi de o hesap. O devlet parası ile gezenlere, “Madem tanıtım yapmaya çok isteklisin, otur şu konuda bir tur programı yaz.” desen, yazamaz. Çünkü turizmden anlamıyor. Ama yurtdışında tanıtım yapılacak denince, en önden koşan o. Gerçek turizmciler, bu işi bilenler arkadan nal toplar.

DAHA AZ FUAR

Fuarlar demişken, hızla değişen dünyamızda, turizm de değişiyor, tanıtım da. Turizm Bakanlığı da bu konuda, “daha az fuar, daha çok ağırlama” yöntemine döndü. Mantıklı bence. Fuarlara götürülen tanıtım malzemelerinin yüzde doksanı çöp konteynerlerini doldurur. Yapılan yol, yemek, otel masrafları ve harcırahlar da büyük meblağlar tutar. Sadece görevliler değil, pek çok da gereksiz kişi gezmek için gider bu fuarlara. Bir de iki kelime yabancı dil bilseler, öp de başına koy.

Oraya turist rehberleri götürülmez mesela. Yabancı dili veya dilleri çok iyi bilir. Turizmi sahada çok iyi tanır. Turist davranışlarını, ilgi alanlarını, reflekslerini, taleplerini çok yakından bilir. Anlatmaya, tanıtmaya gelince, onu en iyi yapacak kişiler yine turist rehberleridir. Ama olsun, meclis üyesine, resmi kurumun muhasebecisine ayıp olur, onları götürmezsek.

İZMİR’DE DURUM

Bu ülkemizdeki genel durum. İzmir özeline döndüğümüzde ise çok farklı bir durumla karşılaşmıyoruz aslında. Son 4-5 yılı saymazsak hatta, İzmir’in de genel resimden hiçbir farkı yoktu. Son yıllarda farklı bir çaba fark ediliyor. Ama niyet var, bilgi az, sonuç yetersiz.

Özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin değişik alanda çabaları var, emekleme safhasında. Turizm Bakanlığı ise İzmir’e soğuk. Kazılarımıza ödenek çıkmıyor örneğin. Vakıflar Müdürlüğü “Kadifekale benim” diyor. Ama kazıların masraflarını belediye karşılasın istiyor.

İzmir’in İl Turizm Koordinasyon toplantılarında hemen her ay bir araya geliyoruz. Herkes güzel bir şeyler olsun istiyor, iyi niyetle. Ama her katılımcı da kendi penceresinden bakmaya devam ediyor. Ortak bir noktada buluşmak için daha zamana ihtiyacımız var herhalde. Otelciler birliği daha çok otel olsun derken, acenteciler daha çok uçak gelsin diyor.

Benim gibileri de, çok fazla turist gelmesin, katma değeri daha yüksek, sürdürülebilir, geliri otel duvarları arasında kalmasın, tabana yayılsın diyor. “Çok turist gelmesin, kalitelisi gelsin” söylemi, daha henüz anlaşılabilmiş değil.

NASIL TANITIM?

Gelelim asıl konuya. Tanıtım yapacağız da, nasıl yapacağız, neyi tanıtacağız. Benim görüşüm şu; Yapacağımız global tanıtımı yapalım, ama esas satabileceğimiz tanımlanmış ürünü tanıtalım. Yani deniz, güneş, kum, yeme-içme tanıtımını ürüne çevirerek yapalım. Daha doğrusu ürün tanıtımının içinde yapalım.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, “Kes oradan bi butik otel, ekmek arası olsun!” şeklinde değil. Ama o butik oteli, denizi, kumu, güneşi, tarihi, turizmin ana ürünü olan paket ürünler içinde tanıtalım. Başı sonu, içeriği, fiyatı belli, değişik ilgi gruplarına, değişik tur programları yapalım. İçeriği zengin olsun, hizmet kalitesi de yüksek. Ona göre de fiyatı yüksek olsun. Ülkemize giren turizm geliri, döviz de katlanarak artsın.

NE YAPMALIYIZ?

Öncelikle kentimizin tarihi, kültürel, doğal değerlerini tanımak ilk işimiz olmalı. Bu programları yapacak olanların, tarihimizi, özellikle son 300-400 yıllık tarihimizi çok iyi bilmeleri gerekiyor. Doğal değerler, ağaçlar, bitkiler, yaban hayatı bilmemiz gereken diğer konular. Doğa turizmi yapacaklar için altın değerinde bilgiler bunlar. Folklorik değerlerimiz, bölgenin yeme-içme kültürü detaylı bilinmesi gereken diğer konular. Bir de müzelerimizi çoğaltmalıyız. Galenos Sağlık Müzesi, Mutfak Müzesi, Doğa Tarihi Müzesi, Levanten Müzesi…

Nelere sahip olmadığımızı bilmez, değerlerimizi tanımazsak, sadece deniz-kum-güneş üçgeninin içine sıkışır kalırız. Bu alanda da rekabeti bol olan kitle turizmi, yani ucuz turizm var. Tehlikeli sular…

SORULAR, SORULAR

Bir Avrupalı’ya “Gel bak burada çok güzel tatil yaparsınız.” derseniz, ilk uçağa atlayıp gelmez. Kendi kendine sorular sormaya başlar. Ne zaman gitmeliyim? Bu tatil bana ne verecek? Nerede kalacağım? Gittiğim yer, kalacağım otel nasıl? Çevresinde ören yerleri var mı? Zaman geçireceğim ilginç aktiviteler ne? Yeme-içme kültürü bana uyar mı? Benim dilimi konuşuyorlar mı? Fiyatı ise en son soru. Sorular uzar gider.

İşte bu soruların cevabını bilmiyorsak, yani ona bunu bir paket program içinde tanımlamamışsanız, ne kadar tanıtım yapsanız hikaye.

Ders çalışmamız lazım, ders…