Başta Diyarbakır olmak üzere doğu ve güneydoğudaki pek çok belediyeye kayyım atanırken sessiz kalınca, şimdi iktidarın kendi belediyelerine düzenlediği operasyonlara ses çıkaramıyoruz işte.
“Yav onlar da terör yuvasıydı” bahanesine sığınmayalım.
Demokrasi böyle böyle eriyor.
Kimsenin suç işleme ayrıcalığı yok elbette.
Ama kimsenin de yargı kararı olmaksızın seçilmiş hiç kimseyi koltuğundan etme hakkı yok.
***
Ortada suç teşkil edip etmediği bile belli olmayan işlemler nedeniyle sırf bir kişinin dudağından çıkan söz nedeniyle seçilmiş insanların yok sayılması 21. yüzyıla yakışan bir anlayış değil.
Milyon dolarlık yatırım yaptığınız güvenlik sektörü, suçu bulup delillendiremiyorsa, kabahat suç işleyenin değil, o suçu ortaya çıkaramayanlarındır.
Zaten hukuk düzenimiz bile şüpheden sanığın yararlanacağını söyler.
***
Hukuku bir kez eğip bükmeye başladınız mı, ondan sonra yaşanacaklarını kestirebilmeniz olanaklı değildir.
Tuhaf biçimde o hukuksuzluk günün birinde sizin de kapınızı çalar.
İşte o zaman hukuku savunacak kimse kalmadığından, ne kadar bağırsanız nafile olur...
***
İstanbul'da yaşayan Musevi vatandaşlarımızdan birinin oğlu, Kurban Bayramı günü babasının yanına varmış.
“Baba, ne güzel kurban kesip, etlerini de komşularına dağıtıyorlar. Biz de yapsak ya” demiş.
Baba gülümsemiş ve oğlunu karşısına oturtup anlatmaya başlamış:
“Oğlum kurban kesmek Müslüman inancına göredir. Biz Musevi inancına sahip olduğumuz için, bu kural bizim dinimizde geçerli değil” demiş.
***
Oğlan babasının dediklerine inanmış ama içinden de farklı duygular yaşıyormuş.
Bir süre sonra babasının yanına yine gitmiş.
“Baba, bizim için zorunluluk olmayabilir ama, güzel bir gelenek. Baksana herkes komşusuna yardım ediyor. Zorunlu olmasak da yapamaz mıyız?” demiş.
***
Oğlunun duygularını anlamaya çalışan, onu kırmamak isteyen baba da pazara inmiş.
Pazardan komşularına yetecek kadar et barındıran bir ineği satın alıp evin bahçesine getirmiş.
Sonra da oğlunu çağırmış, “Hadi bakalım kurbanı keselim ve sen de komşulara dağıt” demiş.
Oğlan sevinmiş.
Baba ineği güç bela yeri yatırıp tam boğazına bıçağı dayayıp kesmeye çalışırken hayvan ürkmüş ve adamın elinden kurtulup kaçmış.
Üstü başı kan içinde, elinde bıçakla ne yapacağını düşünen adama komşu Müslüman fikir vermiş.
“İn şuradan kahveye ya da camiye. Eli bıçak tutan, hayvan kesmeyi bilen birini getir” demiş.
***
Fikri doğru bulan Musevi, üstü başı kan içinde elinde bıçakla kahveye gitmiş.
Kahvede oturanlara dönüp, “Burada Müslüman var mı?” diye sormuş.
Musevinin elindeki bıçağı ve üzerindeki kanı gören kahvedekilerden hiç biri Müslüman olduğunu kabul etmemiş.
Musevi çaresiz camiye yönelmiş...
***
Elinde bıçağı, üstü başı kan içindeki Musevi camiye girer girmez cemaat donmuş kalmış.
Musevi kalabalığı görünce sevinmiş ve hemen sormuş:
“İçinizde Müslüman var mı?”
***
Camide kimseden çıt çıkmıyormuş.
Bir ara kalabalığın içinden biri eliyle imamı gösterince, bütün cemaat de imamı göstermiş.
Musevinin kendisini öldürmeye geldiğini sanan ve cemaatin tavrına öfkelenen imam hemen yanıtı yapıştırmış:
“Üç kere dua ettik diye Müslüman mı olduk?”
***
Kıssadan hisse;
Demokrasi ya vardır, ya da yoktur.
İkisinin ortası olmaz.
İmamı bile korku dinden çıkarıyorsa,
Din tüccarlarına dikkat edin...